59 yıl geçti: Kelebekler bugünün diktatörlerine karşı direniyor – 4

  • 09:02 22 Kasım 2019
  • Dosya
'Dışlandığınız ülkede köle gibi çalışmak da şiddet değil mi?'
 
Filiz Zeyrek 
 
ADANA - Önce savaşı, sonra göçü  yaşayan, şimdi de mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak zorunda kalan kadınlar, tüm yönleriyle yaşadıkları şiddetin bir gün son bulmasını istiyor. Kadınlar, “Kendi topraklarımızda katledilmek en büyük şiddet değil midir? Göç etmek ve çalışmak zorunda bırakıldığımız ülkede dışlanmak ve sürekli köle gibi çalışmak şiddet değil mi?” diye sordu. 
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü yaklaşırken,  kadınlar da şiddete karşı taleplerini dile getirmeye devam ediyor. Kadınlar siyaset, hukuk ve günlük yaşamla beraber bir de ekonomik şiddetle karşı karşıya. Kadın istihdamında son sıralarda olan Türkiye’de ucuz iş gücü, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışan kadınlar, taciz, mobbing ve benzeri birçok şiddete maruz kalıyor. Emek sömürüsünün en yoğun yaşandığı alanlardan biri olan mevsimlik tarım işçiliğinde en fazla kadınlar şiddete ekonomik şiddete maruz kalıyor. 
 
Savaş, ekonomi ve siyasi nedenlerden dolayı yaşadıkları kentlerden ya da ülkelerden göç etmek zorunda bırakılan kadınlar, maruz bırakıldıkları ekonomik şiddeti ve buna karşı verdikleri mücadeleyi anlattı.   
 
'Emek veriyoruz ve çalışmak zorundayız'
 
Adana’da mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan kadınlardan Şirin Hüseyin, DAİŞ’in Kobanê’ye saldırıları sonucunda eşini ve kardeşini kaybettikten sonra, beş çocuğuyla ve kardeşiyle Adana’ya göç etmek zorunda bırakıldı. Yaklaşık beş yıldır tarım işçisi olarak çalışan Şirin, yaşadığı zorlukları ve buna karşı verdiği mücadeleyi şöyle anlattı: “Eşim ve kardeşimi DAİŞ katletti. Ben ve kızkardeşim, çocuklarımızla birlikte Kobanê özgürleşmeden önce DAİŞ’in saldırılarından dolayı buraya geldik. Benim beş, kardeşimin de bir çocuğu var. Çok kötü günler geçirdik, yakınlarımız katledildi. Bu zulme nasıl dayanabilirdik ki. Orada duramazdık, çocukların can güvenliği için en yakın ülke Türkiye idi. Biz de buraya sığındık, ama burada da öyle kolay bir yaşam yok. Emek veriyoruz, sürekli çalışmak zorundayız. Bir gün çalışmasak diğer gün aç kalırız. Her şey çok pahalı. Şu an tek başımıza çocuklarımıza bakıyoruz. İki kadın olarak 6 çocuğa bakmak, onların karınlarını doyurmaya çalışmak, ev kirası ve vergi vermek bizim omuzlarımızda. Çok yıpranıyoruz. Şiddetin en büyüğünü biz beş yıldır yaşıyoruz. Kendi topraklarımızda katledilmek en büyük şiddet değil midir? Göç etmek ve çalışmak zorunda bırakıldığımız ülkede dışlanmak ve sürekli köle gibi çalışmak şiddet değil mi?” 
 
‘Zulüm gördük ve görmeye devam ediyoruz’
 
Kobanê’den 5 yıl önce DAİŞ’in saldırıları nedeniyle Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakılan Dilşad Hüseyin, tek isteğinin savaşsız, özgürce ve huzurlu bir yaşam sürebilmek olduğunu söyledi. Tarım işçisi olarak geçimini sağladığı Adana’da karşı karşıya kaldığı zorlukları anlatan Dilşad şöyle devam etti: “Her sabah saat 03.00’te uyanıyoruz ve yola koyuluyoruz. Şafak sökmeden bahçeye varıyoruz. Kış mevsimi olduğu için sabahları çok üşüyoruz. Yaz mevsiminde ise çok sivrisinek var. Onlardan rahatsız oluyoruz. Kış, yaza göre daha avantajlı, çünkü Adana sıcağına dayanmak imkansız. Şu anda limon ve mandalina çıktı, onları topluyoruz. Çok yorucu bir iş. Saatlerce süresiz bir şekilde çalışmak bizi yıpratıyor. Eve dönüş saatimiz belli değil. 12 saatten daha fazla çalışıyoruz. Eve vardığımızda çok geç oluyor, ama evde de durmuyoruz. Bizi bekleyen onca ev işi var. Uyuyup uyanmak bir oluyor. Hiç dinlenmeden tekrar bahçeye dönüyoruz. Başka bir çaremiz yok, çünkü mecburuz. En azından bu iş var ve ekmeğimizi kısmen de olsa çıkarıyoruz diye mutluyuz. Çok kötü günler geçirdik, çok zulüm gördük ve görmeye de devam ediyoruz.” 
 
‘Neden Kürtlere düşmanlık ediliyor?’
 
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına da değinen Dilşad, “Topraklarımız özgürleşti ve gitmeyi düşünüyorduk. Ama şimdi tekrar saldırdılar. Türkiye’nin orada işi ne? Neden başkalarının topraklarında. Neden Kürtlere bu kadar düşmanlık ediliyor? Bizler hala kendi topraklarımızda katlediliyoruz. Şiddet savaştan besleniyor. Türkiye, topraklarımızdaki ailelerimize ve kardeşlerimize ‘terörist’ diyor, bu yalan. Çünkü onlar bizim insanımız. Kobanê’ye DAİŞ girmek istediğinde kimse ses çıkarmıyordu. Onlarca gencimiz yaşamını yitirdi. Kimi bölgelerde kadınlarımız kaçırıldığında neden ses çıkarmıyorlardı? Şimdi de Kürtler başarılı oldu diye onlara ‘terörist’ demeye başlayarak tekrar öldürmek istiyorlar” diye tepkisini dile getirdi.   
 
‘Bizi topraklarımızdan ettiler’
 
Halep’ten göç etmek zorunda bırakılan Emine Hasan ise, “Bizi topraklarımızdan ettiler” diye sözlerine başladı. Çok kötü günler geçirdiğini ve geçirmeye de devam ettiğini dile getiren Emine, yaşadıklarını “işkence” olarak tanımladı. Tarım işçiliği yapan Emine, “Sabah saat 04.00’te evden çıkıyorum ve buraya geliyorum. Halep’te biz kadınlar sadece ev işleri yapıyorduk, ama burada işler değişti. Çalışmak zorundayız. Tüm yük biz kadınların sırtına bindi. Burada uykuya hasret kaldık. Halep’te öğlene kadar uyurduk. Halep’e dönmek isterim ama oralarda şu anda yaşam yok” diye belirtti.  
 
‘Ben bir anneyim ve çocuklarıma bakmak zorundayım’
 
Hem ekonomik hem de siyasi nedenlerden dolayı Mardin’den Adana’ya göç etmek zorunda bırakılan Piruze Demir de tarım işinde en büyük zorluğu kadınların çektiğini dile getirdi. Güne yorgun başlayıp, yorgun bitirdiklerini söyleyen Piruze, “Yorucu bir iş. Kadın için çok daha yorucu, çünkü kadının burada işi bitince evde yeniden başlıyor. Dinlenmek için zamanımız olmuyor. Erkekler daha avantajlı. En azından eve gidince dinlenme fırsatları var. Ama bizim için öyle değil. Ben bir anneyim ve çocuklarıma bakmak, geçindirmek için çalışıyorum. Kendi ayaklarım üzerinde durmak beni mutlu ediyor. Çok emek sarf ediyoruz. Yine de muhtaç olmaktan iyidir” diye belirtti.  
 
‘Tarım çalışanının güvencesi yoktur’
 
Hava koşullarından dolayı çalışırken yaşadıkları sorunlardan söz eden Piruze, bu sorunları şu şekilde özetledi: “Yazın kavurucu sıcak, kışın ise soğuk ve çamur. Normalde tarımda çalışanların izni, o günkü hava koşulları sağlar ama bizde o da yok. Bir ilçede yağmur varsa başka bir ilçeye gidiyoruz. Bu nedenle izin de kullanamıyoruz. İş güvencesi yok. Bir gün kaza geçirsek sakatlansak, yatmaktan başka bir çaremiz yok. Ölsek zaten olan ailemize olur. Kimse de bir şey yapamaz. Güvencesiz işin sonu da bu zaten. Sigortası olsa en azından yaşlanınca emekli olma imkanı var. Rahat ederdik diye isteyerek çalışırdık en azından. Biz işe gelirken Tarsus yolu üzerinde tarım işçilerini taşıyan araç devrilmişti. Yani tarım çalışanının asla güvencesi yoktur. Yevmiye 65 TL. Zam yaptılar sözde, karşılığında ise kasa sayısını arttırdılar. Birkaç kuruş ta arada eridi gitti. Kadın her yerde şiddete maruz kalıyor, tarımda, evde, sokakta. Yaşadıklarımızın hepsi şiddet zaten.” 
 
‘Eşit hak ve eşit ücret’
 
25 Kasım yaklaşırken, kadınların maruz kaldıkları ekonomik şiddetin boyutlarına ve çözüm yollarını anlatan Emek Partisi (EMEP) Adana il Başkanı ve Adana Kadın Platformu üyesi avukat Sevil Arıcı, göçe maruz bırakılan kadınların savaşın mağduriyetini de birlikte kendileriyle taşıdığını söylüyor. Sevil, kadınların hayata tutunmak ve geçimlerini sağlamak için güvencesiz, düşük ücretle çalışmak zorunda kaldığı tüm çalışma alanlarında kadınların şiddetin her türlüsünü yaşadığını belirtti. Kadınlara dayatılan düşük ücret ve ağır çalışma koşullarına karşı mücadelenin gerekliliği üzerinde duran Sevil, “Kadınların en büyük talepleri çalışma koşullarının eşit oranda değişmesidir. Eşit haklardan faydalanmak, eşit ücretler almak. Bunlar taleplerimizden en başta gelendir” dedi.  
 
‘Tarım işçileri için yasal bir düzenleme yok’
 
Çukurova’da kadınların en fazla çalıştığı alanların başında tarım olduğunu kaydeden Sevil, ancak tarım işçisi kadınlar için yasal bir düzenleme olmadığını hatırlatıyor. Bu nedenle kadınların ciddi anlamda sorun yaşadığını vurgulayan Sevil, “Ekonomik şiddeti gözardı edemeyiz. Kadınlar çalışırken, tacize ve mobbinge de maruz kalıyor. Kadınlar olarak bizim bir dayanışma içerisinde olmamız ve haklarımızı aramamız gerekiyor. Yaşanan hukuk ve yasadışı muameleye karşı yasal yollarla da hakkımızı aramamız gerekiyor. En önemlisi de dayanışma halinde olma ve direnişi büyütmeliyiz” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Irkçılığın verdiği ciddi güvenlik sorunları yaşanıyor’
 
Kadınların daha fazla örgütlenmesi açısından teşvik edilmesinin gerekliliğine işaret eden Sevil son olarak şunları dile getirdi: “Son süreçte Türkiye’nin başlattığı savaş nedeniyle yine artan bir göç mevcut. Diğer savaşlarda da olduğu gibi bu savaşla da göç edenlerin çoğunluğunu yine kadın ve çocuklar oluşturuyor. Savaşın mağduriyetini de birlikte buraya taşımış oluyorlar. Kadınlar hayata tutunmak ve geçimlerini sağlamak için güvencesiz, düşük ücretle çalışmak zorunda kaldığı gibi bir de dilde ve adetlerinde sorun yaşıyor. Özellikle göçle gelen insanlara karşı ön yargıların, ırkçılığın verdiği ciddi güvenlik sorunları da yaşanıyor. Bu, kadınlara yönelik şiddeti de birlikte getirmiş oluyor. Bu sorunların çözülmesi aslında devletin bir şekilde gidermesi gerekiyor. Şiddet her yerde ve her alanda maalesef kadınları buluyor. Bunları önlemek ve aza indirmek kadın mücadelesini gerektiriyor.” 
 
Yarın: Kadınlar şiddete karşı verdiği mücadelede direnişin sembolü oldu