Kadın mücadelesinde 162 yıl: Tahakküme karşı başkaldırı (4)

  • 09:07 4 Mart 2019
  • Dosya
‘162 yıl önceki talepler bugün hiç olmadığı kadar güncel’
 
Rengin Azizoğlu 
 
İSTANBUL - Kadın işçilerin 162 yıl önce büyük bedeller ödeyerek elde ettiği hakların tüm dünyada ve Türkiye'de iktidarlar tarafından bir bir ortadan kaldırılmaya çalışıldığını belirten DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, "162 yıl önce verilen mücadelenin talepleri bugün belki hiç olmadığı kadar güncel. Bugün kadın işçilerinin 8 Mart'a yaklaşımı örgütlenme hakkıdır, eşitlik ve özgürlük mücadelesidir. Geleceğe dair her zamankinden daha fazla umutluyuz. Çünkü umudumuz bizim birliğimizdir, mücadelemizdir" dedi
 
Emek sömürüsüne karşı verilen direnişin ardından 162 yıldır alanlarda olan kadınlar, hala esnek ve güvencesiz çalışma ve mobbinge karşı mücadele ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne doğru giderken, kadın işçilerin mücadeleyle geçen son bir yılını, çalışma yaşamında karşılaştıkları zorlukları ve 8 Mart'ın önemini Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu'na sorduk. 
 
*Her alanda olduğu çalışma yaşamında da arka plana itilen kadınların bir yıllık mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Geçtiğimiz yıl, toplumsal yaşamın bütününde kadına yönelen her türlü baskı, şiddet ve sömürüye karşı mücadeleyle geçen bir yıl oldu. Kadınlar, toplumsal yaşamın tamamında çok ciddi bir şekilde siyasi iktidarın hedefinde. Kadın emeğinin güvencesizleştirilmesi ve sömürülmesinin yanı sıra saldırılar da geçtiğimiz yıl içerisinde de yine sermaye tarafından hayata geçirildi. Özellikle Ağustos ayı itibariyle başlayan ve aslında sonbahar ayları itibariyle sonuçlarının açıkça yaşanmaya başlandığı ve kimse tarafından inkar edilemeyen ekonomik krizle birlikte düşündüğümüzde de kadın işçiler ve emekçiler açısından tablo iyice ağırlaştı. 
 
Dolayısıyla hem iş yerlerinde kadın emekçilere dönük her türlü baskının, mobbingin ve şiddetin yaşandığı, kadınların ikinci sınıf işçi olarak görüldüğü ucuz ve güvencesiz politikaların hedefinde olduğu bir süreçte aynı zamanda mücadelenin ve direnişin de yılı oldu. Bu anlamda baktığımızda Flormar direnişi başta olmak üzere her türlü baskıya karşı da mücadelenin devam ettiği ve yükseldiği bir dönem olarak değerlendirmek mümkün. Özellikle ekonomik krizle beraber kadınlar açısından yaşamın daha da zorlaştığı, yüksek enflasyondan, pahalılıktan işsizliğe kadar krizin tüm yakıcı etkilerinin kadınları daha fazla kıskacı içerisine aldığı bir dönemin içerisindeyiz. 
 
*Çalışma yaşamındaki kadınlar, en fazla ne gibi hak ihlallerine maruz kalıyorlar? Neler yaşıyorlar?
 
Her şeyden önce işsizlik bu krizin ilk temel sonuçlarından bir tanesi oldu. Zaten Türkiye'de son derece yüksek olan işsizlik oranları krizle birlikte, Türkiye ekonomisinin içine girdiği durağanlaşma, durgunlaşma ve giderek küçülmeyle birlikte çok ciddi yükseldi. Özellikle Türkiye'de yapısal olarak da var olan işsizliğe baktığımızda genç ve kadın işsizliğinin ürkütücü boyutlarda olduğunu görüyoruz. Özellikle büyük kentlerde tarım dışı genç kadın işsizliği yüzde 30'ların üzerine çıktı. Türkiye'de büyük kentlerde her 3 genç kadından biri işsiz. Krizle birlikte bu tablo daha da ağırlaştı. Aynı zamanda krizle birlikte kadınların daha fazla işten çıkartıldığı, işsizlik, ücretlerde erimenin yaşandığı bu süreçte kadınlar bu politikalardan daha fazla zarar görüyor. Bugün birçok iş yerinde işçiler işten çıkarma tehdidiyle çok daha düşük ücretlere razı edilmeye çalışılıyor. Asgari ücret 2 bin 20 TL oldu ama birçok işyerinde hala daha eski asgari ücret rakamlarının uygulandığını, bankadan 2 bin 20 TL yatırıp elden ücretin geri alındığını birçok yerden duyuyoruz. Bu anlamda kadınlar ucuz işçilik politikalarının hedefinde olduğu için bu süreçte daha fazla yoksullaşan, daha fazla işsiz kalan bir kesim olarak krizin etkilerini daha fazla yaşıyoruz. Zaten genel olarak da pahalılık, enflasyon, yaşam koşullarının zorlaşması en fazla kadınları etkiliyor doğal olarak.
 
*Kaos ve kriz dönemlerinde kadınlar en kolay gözden çıkarılan kesim oluyor. Bunun nedeni nedir?
 
Kadınlar her zaman emek alanında ikinci sınıf işçi, ikinci sınıf insan, daha ucuza, daha güvencesiz, evden, kısmi zamanlı, yarı zamanlı, kayıt dışı çalıştırılacak bir iş gücü deposu olarak görülüyor. Kayıt dışı çalışan erkeklerin oranı kadınlara göre çok daha az. Çalışan kadınların neredeyse yarısından fazlası kayıt dışı çalışıyor. Aslında sermayenin genel bakış açısı, ucuz, güvencesiz ve ikinci sınıf işçi oluyor. O nedenle de en fazla kadın işçiler bu politikaların hedefinde oluyor. Özellikle hem işten çıkarılan hem de çok daha düşük ücretle ve güvencesiz çalıştırılanlar kadınlar oluyor.
 
*Tüm bu dayatmalara karşı kadınlar nasıl bir cevap veriyor. Nasıl bir direniş seçtiler?
 
Aslında tüm saldırı politikalarının odağında kadınlar var. Sermayenin hem ucuz emek politikalarının odağında hem genel olarak saldırı politikalarının odağında kadınlar var. Aynı zamanda direnişin odağında da kadınlar var. Bugün Türkiye'nin dört bir tarafında aslında çok parça parça da olsa mevcut siyasi iktidara ve bu politikalara karşı direnişin önünde kadınları görüyoruz. Bu anlamda belki de 2018 yılının en simge direnişi olarak tarihe geçen Flormar direnişi oldu. Aynı zamanda bir kadın direnişi olması bu açıdan bakıldığında da son derece önemli. Dolayısıyla kadınlar, tüm bu politikalara karşı her alanda bu kadar baskıcı, otoriter bir rejim altında yaşıyor olmamıza rağmen sokağa çıkmanın ve muhalefet etmenin neredeyse olanaksız hale getirilmeye çalışıldığı bir süreçte Türkiye'de de ve dünyada olduğu gibi siyasi iktidara geri adım attıran bir pozisyonda duruyor. 
 
Her türlü baskıya rağmen kadın hareketi, hep özgürlüğün, mücadelenin, direnişin odağı oldu. Emek anlamında yürütülen direnişler için de bunları söylemek mümkün.
 
*Bir yıla baktığımızda Flormar işçileri sendikalaşmaya gitmesiyle birlikte direnişin simgesi haline geldi. Bununla birlikte birçok yerde parça parça direnişler ve iş bırakmalar oldu. Tam da böylesi krizin derin yaşandığı bir süreçte bu direnişleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Bu süreçte tüm bu sermaye politikalarına karşı parçalı da olsa sendikalı, sendikasız var olan direnişler son derece önemli. Tüm bunların yan yana gelmesi, bütünleşmesi ve ortak bir mücadele cephesinde buluşması gerekiyor. Sendikalara, bizlere çok önemli görevler düşüyor. Bu anlamda biz DİSK olarak nerede mücadele, direniş varsa gücümüz ölçüsünde onun yanında olmaya çalıştık. Bundan sonra da bu böyle olacak. Çünkü hem bu yaşanan ekonomik kriz süreci, bunun tüm yıkıcı etkileri hem de Türkiye'nin bütün demokrasi birikiminin yok edildiği, işçi sınıfının emekçilerin, kadınların, gençlerin yani bu ülkenin gerçek sahiplerinin aslında karar mekanizmalarına katılımının ortadan kaldırıldığı, TBMM başta olmak üzere tümüyle işlevsiz hale getirildiği, yukarıdan aşağıya tüm yetkilerin tek kişide toplandığı, baskıcı otoriter bir tek adam rejiminin kurulduğu bir dönemde demokrasi mücadelesi açısından da bu önemli. 
 
Çünkü bu ülkede korunacak bir demokrasiden değil, kurulacak bir demokrasiden söz ediyoruz. Kurulacak bir eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik mücadelesinden söz ediyoruz. Bir emeğin Türkiye'sinden söz ediyorsak bunun en temel güçlerinden bir tanesi işçi sınıfıdır, emekçilerdir, kadınlardır. Bu anlamda bu ülkenin geleceğini inşa edecek temel, işçi sınıfıdır. O yüzden bugün var olan parça parça da olsa direnişler, geleceğin inşası açısından son derece önemlidir. Biz DİSK olarak böyle bakıyoruz. Tüm mücadelelerin ve tüm direnişlerin de yanında olmaya ve bunları geleceğe taşıyacak böylesi bir kurucu iradenin de iddianın da bir tarafı olmaya ve böyle bir inşanın da parçası olmaya çalışıyoruz.
 
*162 yıl önce kadınlar sendikalaşmak için direndiler ve bu uğurda yaşamlarını yitirdiler. Sendikalaşma ve direnişin önemi hakkında neler söylersiniz? 8 Mart'ın kadın işçiler için anlamı nedir?
 
8 Mart bizim açımızdan bir simge. O nedenle 8 Mart'ta yapacağımız eylem ve etkinlikleri, işyerlerindeki toplantıları, kadın işçilerin daha fazla sendikalı olması, kadınların sendikal mekanizmalar içerisinde daha fazla söz ve karar sahibi olmaları açısından önemli buluyoruz. 162 yıl önce bedel ödenerek elde edilmiş işçi sınıfının sendikalaşma hakkı başta olmak üzere tüm temel hakları bugün tüm dünyada da Türkiye'de de mevcut siyasi iktidar tarafından bir bir ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. 162 yıl önce verilen mücadelenin talepleri bugün belki hiç olmadığı kadar güncel. Aynı zamanda bakıldığında da mevcut sistemin krizini de yaşıyoruz. Bugün Türkiye'nin içine girdiği ekonomik krizin bir yanı da kuşkusuz tüm dünyada da Türkiye'de de işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençlere tüm dünya haklarına vaat edebileceği hiçbir şey kalmayan mevcut sistemin, kapitalizmin krizidir. Bugün kadın işçilerinin 8 Mart'a yaklaşımı, 8 Mart'ta dile getireceğimiz hedefler açısından baktığımızda aslında bir eşitlik mücadelesidir, örgütlenme hakkıdır, özgürlük mücadelesidir. 
 
Rosa Lüksemburg'un söylediği 'Ya sosyalizm ya barbarlık' sözünün aslında her gün hayatımızda doğruluğunu gördüğümüz bir dönemden geçiyoruz. O nedenle bugün tüm işçi sınıfının, kadın işçilerin, emekçilerin talebi eşitliktir, özgürlük, adalettir, emeğin haklarının alınabildiği bir düzendir. Ürettiğimiz tüm değerleri hakça paylaşabildiğimiz bir düzendir, bir emeğin Türkiyesi ve dünyasıdır. 8 Mart o açıdan bakıldığında emekçi kadınlar açısından bu mücadelenin simgesidir. Bu talep ve mücadelemizi daha fazla yan yana omuz omuza yükselteceğimiz gündür. 
 
*Son olarak okuyuculara ne söylemek istersiniz? 
 
İçinden geçtiğimiz süreç ülkemizde işçi sınıfı açısından, emekçiler açısından özel olarak da kadın işçiler açısından tüm hakların ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir ekonomik krizle de kölece yaşam koşullarına mahkum edilmeye çalışıldığımız bir süreçtir. Aynı zamanda da bir o kadar da mücadelenin ve direnişin önde olduğu bir dönemdeyiz. Geleceğe dair her zamankinden daha fazla umutluyuz. Çünkü umudumuz bizim birliğimizdir, mücadelemizdir. Bu açıdan da bütün kadın yoldaşlarıma, kız kardeşlerime, kadın işçilere omuz omuza mücadeleye ve örgütlenmeye sendikalaşmaya ve sendikalarda da etkin olmaya çağırıyorum.
 
YARIN: 2019 kadın direnişiyle adını tarihe yazdıracak