Bir mesajın anlattıkları (4) 2025-03-28 09:01:18   Demokratik toplum ve Kadın Rönesansı   HABER MERKEZİ - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 Mart mesajındaki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda kadınlar için de bir Rönesans’tır” tespiti Kürt kadınların özgürlük mücadelesinin nasıl geliştiğinin ve bundan sonra nasıl gelişeceğinin temelini oluşturuyor.     Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınlara gönderdiği mesajın etkileri sürüyor. Tarihsel süreç içerisinde kadının toplumsallaşmasında öncülüğü, erkek egemen sistemin kadına yönelik şiddeti, kadını yok sayma girişime karşı kadınların mücadelesine dikkat çekmesi tartışılıyor. Kürt Halk Önderi’nin yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda kadınlar için de bir Rönesans’tır” tespiti ise gelinen aşamada kadınların özgürlüğünün nasıl bir toplumda gerçekleşeceğini, kadın mücadelesinin bundan sonra neler yapması gerektiğini gösteriyor.    Yazı dizimizin bu bölümünde de bu tespitin anlamına ilişkin temel kimi başlıkları ele alacağız.    Tarih boyunca savaşlar, çatışmalar ve otoriter rejimler en çok kadınları mağdur etmiştir. Kadınlar hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalmış, toplumsal yapıların çöküşüyle ekonomik ve sosyal güvencelerden yoksun bırakılmıştır. Ancak barış ve demokratik toplum düzeninin tesis edilmesi, kadınlar için yalnızca bir rahatlama değil, aynı zamanda bir Rönesans anlamına gelir.   Barışta kadınların rolü   Kadınların barış süreçlerine katılımı, toplumun dönüşümünde kilit bir faktördür. Kadınların karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi, barış süreçlerinin daha kapsayıcı ve adil olmasını sağlar. Erkek egemen savaş söyleminin aksine, kadınların barış süreçlerindeki varlığı toplumsal uzlaşının ve diyalog kültürünün gelişmesini destekler.     Demokrasi ve kadın hakları   Demokratik toplum, kadınların eşit haklara sahip olduğu bir yapıyı zorunlu kılar. Kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi hayatta aktif rol alabilmesi, ancak demokratik değerlerin kökleştiği bir ortamda mümkün olabilir. Demokrasinin sağladığı hukuki güvence, kadınların eğitim hakkından çalışma hayatına, seçme ve seçilme hakkından aile içi şiddetten korunmaya kadar geniş bir yelpazede özgürleşmesini sağlar.   İlerleme kaydedilen zamanlar   Tarihsel süreçler kadın haklarının en fazla ilerleme kaydettiği dönemlerin, demokratik gelişimle eş zamanlı geliştiğini göstermiştir. Kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesi, eğitimde ve iş hayatında eşitlik mücadelelerinin sonuç vermesi, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik politikaların uygulanması hep demokrasiyle paralel gelişmiştir.     Toplumsal dönüşüm   Kadın hareketleri, barışın ve demokrasinin savunulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Feminist mücadeleler, sadece kadınların haklarını savunmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal adaletin tesis edilmesine katkı sağlar. 20’nci yüzyılın başlarında Avrupa ve Amerika’daki kadın hareketleri, demokratik gelişimin itici gücü olmuştur. Benzer şekilde, Latin Amerika, Orta Doğu ve Asya’da kadınların yürüttüğü hak mücadelesi, toplumsal barış ve demokratik dönüşüm süreçlerine ciddi katkılar sunmuştur.    Yeni fırsatlar   Barış süreçleri sadece silahların susmasını sağlamaz; aynı zamanda kadınlar için yeni fırsatlar sunar. Çatışmaların sona erdiği, hukukun üstün olduğu toplumlarda kadınların eğitime erişimi artar, çalışma hayatına katılımı kolaylaşır ve siyaset sahnesinde daha görünür hale gelir.     Demokratik toplum düzeni   Barış ve demokratik toplum düzeni, kadınlar için yalnızca bir özgürleşme süreci değil, aynı zamanda bir Rönesans’tır. Kadınların siyasette, ekonomide, eğitimde ve toplumsal yaşamda daha aktif rol alması, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük bir dönüşümü beraberinde getirir. Kadınların barış süreçlerine dahil edilmesi ve demokrasinin sağladığı özgürlüklerle donatılması, sadece kadınlar için değil, tüm toplum için daha adil ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilmesini sağlar. Bu nedenle, barış ve demokrasiyi savunmak, aynı zamanda kadın haklarını ve toplumsal eşitliği savunmak anlamına gelir.   Kadın Rönesansı….   Genel olarak kadın hareketleri, tarih boyunca toplumsal değişimlerin önemli bir parçası olmuş, özellikle 20’nci yüzyılın sonlarından itibaren feminist teoriler ve pratikler dünyanın farklı bölgelerinde yeniden şekillendirilmiştir. Ancak Kürt kadın hareketi, feminizmin bir kolu olarak değil, özgürlüğü kolektifleştiren, toplumsallaştıran bir hattın çerçevesini geliştirmiştir.      Günümüzde “Kadın rönesansı” tartışılırken, Kürt kadın hareketinin bu sürece kattıkları da önemli bir yer tutmaktadır. Kadın rönesansı, kadının tüm yaşam alanlarında yeniden şekillenen ve güçlenen bir aktör olarak konumlandırılmasını ifade ederken, Kürt kadınlar bu süreci hem erkek egemen sistem ve zihniyete hem de ulus olarak karşılaşılan baskıya karşı bir mücadele hattı olarak ele almaktadır.    Geniş bir yelpaze   Kürt kadın hareketi, sınırlı feminist tanımlarla çerçevelenmeyecek kadar geniş bir yelpazeye yayılan bir direniş geleneğine sahiptir. Kürt kadınlar, tarihsel olarak hem erkek egemen yapılarla hem de siyasal baskılarla karşı karşıya kalmış ve bu ikili mücadeleyi birbirinden ayırmak yerine birbirini besleyen bir direniş pratikleri olarak benimsemiştir.   Toplumsal özgürleşme paradigması   Özellikle 1990'lardan itibaren silahlı mücadele ve toplumsal hareketle kendini var eden Kürt kadın hareketi, sadece bir kimlik hareketi olarak değil, aynı zamanda toplumsal eşitlik ve kadının özgürleşmesinde yeni bir paradigma geliştirmiştir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Jineoloji" yani Kadın Bilimi’ne yaptığı vurgu, Kürt kadınların mücadelesini Batı merkezli feminizm anlayışından farklı bir noktaya taşımış, onu toplumsal özgürleşme paradigmasına dönüştürmüştür. Yani bireysel özgürlüklere yoğunlaşmak yerine Kürt kadın hareketi, kolektif dayanışma ve örgütlü direnişi merkezine almaktadır. Öz itibari ile de bu, sadece kadınların toplumsal rollerini değiştirmekle kalmamakta, aynı zamanda alternatif bir siyasal sistem önermesidir.     Önerme olmaktan çıkmış pratik modele dönüşmüş   Ancak bu sadece bir önerme olmaktan da çıkmış yaşamda pratikleşen bir modele dönüşmüştür. Rojava'daki kadın devrimi, Kürt kadınlarının kendi kaderlerini tayin etme hakkını nasıl somut bir gerçekliğe dönüştürdüklerini gösterir. Erkek egemen yapılara karşı geliştirilen "kadın meclisleri", "kadın kooperatifleri" ve "kadın savunma birimleri" gibi yapılar, sürecin sadece teorik değil, aynı zamanda pratik bir dönüşüm olduğunu kanıtlamaktadır.   İlham vereci bir model   Kadın rönesansı, kadınların tüm dünyada giderek daha fazla söz sahibi olması, kendi haklarını belirleme gücünü kazanması anlamına gelir. Ancak bu sürecin tek bir perspektiften değerlendirilmesi eksik olur. Kürt kadın hareketi, hem feminist hem de ulusal kimlik mücadelesini birleştirerek özgün bir yol açmaktadır. Bu, sadece Orta Doğu'da değil, dünyanın diğer bölgelerindeki kadın hareketleri için de ilham verici bir model sunmaktadır. Öz olarak kadın rönesansı, sadece erkek egemen sisteme karşı bir direniş olarak değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal düzenin inşa sürecidir. “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda kadınlar için de bir Rönesans’tır” tespiti tamda bunun ifadesi ve daha da geliştirilmesine işaret eder.