Duvarları aşan nameler (5) 2022-11-18 09:01:04       Hakikatimiz varlığımızdır…   Öznur Değer   ANKARA - Bir mizansen sonucu 8 arkadaşıyla tutuklanan MA Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever,  “Direndik, baş eğmedik, ruhumuz, zihnimiz, yüreğimiz acımadı” sözleri ile maruz kaldıkları işkenceyi boşa düşürdüklerini söylüyor ve 25 Kasım için kadınlara sesleniyor: “Saçın bir telinin dünyayı yerinden oynatacağını Jîna Emînî eylemlerinde gördük.”   Bu seneki 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü eylemleri direniş ve “Jin jiyan azadî” felsefesi ile karşılanıyor. Jin jiyan azadî kelebek etkisi ile dünyayı sararken, dosyalarımız ile bu etkiye ve direnişe ışık tutmayı sürdürüyoruz. Haberleri, siyasetleri, mücadeleleri gerekçe yapılarak tutuklanan kadınların sözünü buluşturduğumuz dosyamızın bugünkü bölümünde, bir kez daha sözü özgür Kürt basın emekçisi kadınlara veriyoruz. Çünkü onlar son dönemde iktidarın en çok hedef aldığı kesim. Son 6 ayda 10 özgür basın emekçisi kadın tutuklandı.   Tutuklanma nedenleri: Baş eğmemeleri   Bu isimlerden biri olan Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, 25 Ekim günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında İstanbul’daki evinden gözaltına alındı. 11 arkadaşı ile birlikte gözaltına alınan Diren’in, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde Türk bayrakları arasında elleri kelepçeli olarak fotoğrafları çekilmek istendi. Diren, polisler tarafından cinsiyetçi küfürlere ve evinden çıkarılırken de mahalle esnafına hedef gösterilerek saldırı girişimine maruz kaldı. Gözaltına alınan MA muhabirleri Berivan Altan ve Deniz Nazlım da başları eğdirilmek istenerek görüntüleri alındı ve Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından bu görüntüler servis edildi. 4 günlük gözaltının ardından 8 arkadaşı ile birlikte yaptıkları haberler gerekçe gösterilerek 29 Ekim günü tutuklanan Diren, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor.   F-2 koğuşu artık bir haber merkezi   Bir mizansen sonucu tutuklanan Diren Yurtsever, Habibe Eren, Öznur Değer, Berivan Altan ve Ceylan Şahinli, tutsak bulundukları F-2 koğuşunu haber merkezine dönüştürerek hakikatin izinden ayrılmayacakları mesajını her fırsatta dile getiriyor. Şimdi sözü namesi ile duvarları aşan Diren’e bırakıyoruz. 7 yıldır özgür basında yer alarak haberler yapan Diren, ajansının hakikat ısrarındaki amacını, neden hedef olduklarını anlatıyor.   “Bilgiye ve hakikate ulaşmak toplumların olmazsa olmazlarındandır adeta. Çünkü bilmek ve hakikate ulaşmak toplumların kaderini belirleyebilir.” Diren ilk olarak basın ve haber alma hakkının önemine dikkat çekiyor. Toplumların bilgi elde etme, gerçeği öğrenme hakkı olduğunu ve bu hakkın da kutsal olduğunun altını çizen Diren, bunu şöyle açıklıyor: “Toplum önüne koyulanı değil de onun arkasındaki gerçeği bilme, sorgulama, öğrenme ihtiyacı duyar. Bu aynı zamanda hakikate ulaşma çabasını da içerir. Bilgiye ve hakikate ulaşmak toplumların olmazsa olmazlarındandır adeta. Çünkü bilmek ve hakikate ulaşmak toplumların kaderini belirleyebilir. Daha doğrusu siyasal, sosyal, ekonomik vb. birçok tercihlerini belirler. Toplumun gerçeğe erişme, hakikate ulaşma çabası ve arzusu ise iktidarların, egemenlerin baskı ve zoruyla engellemesi ile karşı karşıya kalır. Gerçeği gizleme, manipüle etme, iktidarların ‘bekası’ için şarttır. Varlığını bunun üzerinden sürdürür iktidar. Bu durum bir ‘hakikat’ savaşına dönüşür. Söz konusu varlık-yokluk meselesidir artık. Bu nedenle günümüzde savaşlar artık medya üzerinden yürütülür hale geldi.”   “MA varlık-yokluk savaşında hakikat mücadelesi yürüterek toplumun yanında oldu. MA sessizlerin sesi, karanlığın aydınlık yüzü oldu.”   Mezopotamya Ajansı’nın kuruluş süreci ve amacına dair bilgi veren Diren, şu cümleler ile ajansının ve özgür Kürt basınının hakikat mücadelesini tanımlıyor: “Türkiye’de giderek otoriterleşen mevcut iktidarın; medyanın büyük oranını tekleştirdiği ya da güdümüne aldığı ve bu şekilde gerçeği gizlediği, her türlü haksızlık ve hukuksuzluğu yürürlüğe koyduğu bir süreçte Mezopotamya Ajansı kuruldu. Toplum yararını gözeten, bilgiyi, gerçeği topluma ulaştıran, kötülüklerin yapıldığı en karanlık sahalarda ikircik yaşamadan haber yapan, en önemlisi bunun için her türlü fedakarlığı ve bedeli göze almaktan geri durmayan en az 30 yıllık Özgür Basın geleneğinin bir sürdürücüsü olarak var oldu MA. Bu varlık-yokluk savaşında hakikat mücadelesi yürüterek toplumun yanında oldu. Kürt coğrafyasında, Kürt toplumuna dönük yaşatılan haksızlıklar, ihlaller, suçlar karşısında sessiz kalan yandaş, havuz ve ‘alternatif’ basın olarak kendini konumlandıran basının sessizliği karşısında ses oldu MA. MA sessizlerin sesi, karanlığın aydınlık yüzü oldu. Sadece MA değil. Özgür Basın geleneğini sürdüren tüm basın bu yolu izledi. Aslolan hakikattir. İşte bu yüzden MA bu geleneği sürdürmekte ısrarcı. Çünkü hakikatimiz varlığımızdır. Bundan vazgeçmeyeceğiz.”    Neden hedefteler?   Diren devamında da iktidarın özgür basın tahammülsüzlüğünü değerlendiriyor.  Giderek gücü eriyen iktidarın işlediği suçları ve haksızlıkları açığa çıkaran özgür basın emekçilerini hedef aldığını vurgulayan Diren, “Yürütülen savaşta kullanılan kimyasal silah, anti demokratik olan sansür yasası, Kürt toplumuna, kadınlara dönük işlenen suçlar ve bunun karşısında mücadele yürüten başta kadınlar ve Kürtler olmak üzere tüm toplumsal dinamiklerin sesi olduğumuz için hedef alındık, tutuklandık. Böylece bizim üzerimizden topluma da mesaj verilmek istendi. Basına, topluma mesaj verilerek sindirmek amacı güdüldü. Bu nedenle tutuklanmamız sadece bizimle ilgili bir durum değil” diyerek tutuklanmalarının ardında yatan gerçeğe işaret ediyor.   “Direndik, baş eğmedik, ruhumuz, zihnimiz, yüreğimiz acımadı. Direnmenin, boyun eğmemenin, onurlu bir iradi duruşun verdiği güçle başarmıştık, karşımızdakilere geri adım attırarak.” Gözaltına alındıklarında maruz kaldıkları işkenceyi de yorumlayan Diren, şunları ifade ediyor: “Gözaltına alındığımız süreçte her birimiz farklı işkencelere maruz kaldık. Fiziksel, psikolojik, sözlü şiddete maruz kaldık. Aslında bugüne kadar haberlerini yaptığımız kötü muamele ve işkencenin muhatabı biz olmuştuk. Bu gerçeği yazandan, topluma duyurandan öte bizzat yaşayan olduk. Gazeteci kimliğimiz, kadın kimliğimiz, Kürt kimliğimiz hedefti. Gözaltına alındığımda cinsiyetçi hakaretlere maruz kaldım. Tepkimi ve itirazımı gösterince ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatırmış ha ha’ diye alaycı bir şekilde güldü erkek polisin biri. Yine Türk bayrağı arasında kelepçeli görüntü vermem dayatıldı. Kuşkusuz kimliklerimiz, varlığımız üzerinden bir sindirme, baskılama amacı güdülüyordu ve bunun üzerinden mesaj verilmek istendi. Gazeteci arkadaşımız Öznur Değer’in fiziksel şiddete uğraması, Berivan’ın başının eğdirilmek istenmesi bir devlet şiddeti olarak karşımıza çıktı. Kadına, Kürde, muhalif gazeteciye dönük şiddetin meşrulaştırılması. Yani bizim üzerimizden bu kesimlere böyle bir mesaj verilmek istendi. Ama biz de mesajımızı verdik. Direndik, baş eğmedik, ruhumuz, zihnimiz, yüreğimiz acımadı. Direnmenin, boyun eğmemenin, onurlu bir iradi duruşun verdiği güçle başarmıştık, karşımızdakilere geri adım attırarak.”   “Yalnızlaştırma çabası 30 yıldır tutmuyor. Özgür Kürt Basını hiç olmadığı kadar büyüdü, sahiplenildi. Umudumuz da mücadelemiz de büyüyor, hiç olmadığı kadar.”   İktidarın özgür basını kriminalize ederek yalnızlaştırma çabasının hep var olduğunu söyleyen Diren, bunun son yaşanan tutuklamalarda da görüldüğünü belirtiyor. “‘Terörist’ olarak gösterilmeye çalışıldık ve tüm bunlar bu yalnızlaştırma çabası içindi” diyen Diren, bu yalnızlaştırmanın iki türlü olduğunu ifade ediyor ve açıklıyor: “Birincisi ‘terörist’ olarak lanse edilip bir algı operasyonu yürütülerek bize dair dayanışma, sahiplenmenin önü kesilmek isteniyor. Devlet aklı ve kodları ile bakan kesimler açısından bu tutabilir. İkincisi kimi dönemlerde katlederek, tutuklayarak korku salarak yalnızlaştırma çabası var. Ama bu 30 yıldır tutmuyor. Tüm bunlar karşısında Özgür Kürt Basını hiç olmadığı kadar büyüdü, sahiplenildi. Bizler de burada hissettik. Hatta sessiz kalıp söz söylemeye cesaret edemeyenlerin bile tutuklanmamıza dair öfkesini hissettik. Mücadele varsa umut da vardır. Umut varsa mücadele vardır. Umudumuz da mücadelemiz de büyüyor, hiç olmadığı kadar…”   25 Kasım’a dair de söz kuran Diren, “Bugüne kadar şiddete maruz kalanların sesini duyurduk haberlerini yaparak. Erkek-devlet şiddetine karşı başta kadınlar ve çocukların sesi olduk, adalet mücadelelerinde yanlarında olduk. Hiçbir şiddet olayının peşini bırakmadık. Aynı zamanda şiddetin önlenmesi için mücadele yürüten kadınların da sesi olduk. Toplumsal değişim ve dönüşümdeki öncü rollerini işledik kadınların. Bu haberlerle toplumsal bir bilinç, duyarlılık yarattık. Bu alanda sayısız haberlere imza atan 5 kadın gazeteci olarak tutuklanmamız aslında kadına dönük şiddete karşı verdiğimiz mücadelenin de hedef alınması anlamına geliyor” diyor.   “Saçın bir telinin dünyayı yerinden oynatacağını Jîna Emînî eylemlerinde gördük. Şiddetsiz bir dünya için Jin Jiyan Azadî…” Diren son olarak da kadınlara Sincan’dan 25 Kasım için şöyle sesleniyor: “Kadınlar her daim değişimin, dönüşümün, yaratıcılığın, gelişimin öznesi oldu. Bu gücü ve gerçekliği nedeniyle erkek egemen sistemin hedefi oldu hep. Ama bu sistem karşısında en kararlı mücadele ve direnişin öncüsü de oldu. Saçın bir telinin dünyayı yerinden oynatacağını Jîna Emînî eylemlerinde gördük. Toplumun özgürlüğünün kadının özgürlüğünden geçtiğini de gördük. Kadının özgürlük talebinin nasıl toplumsallaştığını da en yakın Jîna Emînî eylemlerinde gördük. 25 Kasım’a giderken kadına dönük erkek şiddetine karşı mücadele aynı zamanda bir özgürlük mücadelesidir. Özgürlüğümüzün kısıtlanmadığı, sesimizin kısılmadığı, şiddete maruz kalmadığımız adil, eşit, özgür bir gelecek için daha etkili bir mücadele gerekli. Kadınların buna gücü var. Yeter ki kavgamız bilincimize daha da yakınlaşsın. Şiddetsiz bir dünya için Jin Jiyan Azadî…”   EDİTÖRDEN: Bu haber 29 Ekim günü tutuklanan ve Diren Yurtsever ile aynı koğuşta kalan muhabirimiz Öznur Değer adına hazırlanmıştır.     YARIN: HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Kandıra 1 Nolu Kapalı Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.