Kürdistan’ı hedef alan özel savaş politikaları: Irkçılık 2022-10-17 09:02:33     Öznur Değer    HABER MERKEZİ - Özel savaş politikalarının en belirgin ayağı olan ırkçılığın her geçen gün artması, Kürtlere yönelik saldırıların sistematikleştiğini gösteriyor. Irkçılık cezasızlıkla ödüllendirilirken, Kürtler her alanda bu politikalara karşı mücadeleyi yükseltiyor.    "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın" diyor Fransız yazar Albert Camus. Yıllar önce kayda geçen bu söz adeta günümüz Türkiye’si ile iktidarın Kürdistan’a yönelik saldırılarını özetliyor. AKP-MHP iktidarı tarafından ayyuka çıkan işgal konsepti tüm ülkeyi etkisi altına alırken, Kürtlere yönelik özel savaş politikaları çoklu boyutlarla karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin hemen hemen her yerinde Kürtlere yönelik gerçekleştirilen ırkçılık ve bu kapsamda gelişen ırkçı saldırılar özel savaş politikasının bir parçası.   Kürt’e yönelik inkâr ve imha siyaseti derinleşiyor   7 Haziran 2015 seçimlerinde sinyal veren ve 1 Kasım seçimlerinin ardından başlayan işgal girişimi, fiili anlamda 7 yıldır sürüyor. 7 yıllık işgal ve saldırı bilançosunun en ağır faturası kadın ve çocuklara kesilirken, Kürtlere ise yeni saldırıların önü açılıyor. Bu saldırılar Kürdistan’da kadına ve çocuğa tecavüz etme, gençleri fuhuş ve uyuşturucuya sürükleme gibi sonuçlarla karşımıza çıkıyor. Yine saldırıların başka bir boyutu ise kültürel asimilasyon ve dil ile kültürün yok edilmeye çalışılması. Toplumda yaratılmak istenen nefret söylemleri sonucunda Kürtlere yönelik ırkçı saldırılarda her geçen gün artış kaydederken, Kürt’e yönelik inkâr ve imha siyaseti ise derinleşiyor. Cezaevleri ve cenazelere yönelik saldırılar da bu politikaların en önemli hedefleri arasında.   Bizler de Kürtlere yönelik devreye konan “özel savaş” politikalarını ırkçılık, uyuşturucu-fuhuş, cezaevi ve cenazelere saldırı olarak dört başlıkta derledik. Dosyamızın ilk kısmında özel savaş politikaları kapsamında hayata geçirilen ırkçılığa yer veriyoruz.    Irkçılık, “Farklı bir ırk veya etnik kökene sahip oldukları için diğer insanlara yönelik önyargı, ayrımcılık veya düşmanlık” tanımıyla kabul görüyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (DKİHB) ise nefret suçu için şu tanımı kullanıyor: “Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek ya da hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak, benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her tur suç.”   Irkçı saldırının en önemli ayağı: Katliamlar…   “Irk” (kimlik) hedef alınarak gerçekleştirilen saldırıların büyük oranı, “Kürt” kimliğinden ötürü yapılan fiziksel yönelimden oluşuyor. Bu kimi zaman “katliam” kimi zaman ise darp, şiddet, işkence olarak karşımıza çıkıyor. Konya’nın Meram ilçesinde Karslı Kürt Dedeoğulları ailesinden 4’ü kadın 7 kişinin evlerinde katledilmesi buna verilecek en yakıcı örneklerden biri.    Önce ırkçı saldırı sonra katliam   Uzun yıllar önce Kars’tan Konya’nın Meram ilçesine göç eden Dedeoğulları ailesi 12 Mayıs 2021’de komşuları olan Keleş ve Çalık ailesi tarafından evlerinde ırkçı saldırıya maruz kaldı. Ciddi yaralar alan aile üyeleri günlerce tedavi altında kaldı. Ardından ise 30 Temmuz 2021’de Deoğulları ailesi, kendilerini saldırıya maruz bırakan Keleş ve Çalıkların akrabaları olan Mehmet Altun tarafından evlerinde katledildi.     Şikâyetleri görmezden gelindi katliama davetiye çıktı   Irkçı saldırıya maruz kaldıkları 12 Mayıs’ın ardından basına demeçler veren, CİMER’e ve karakola şikayette bulunan Dedeoğulları ailesi, devlet yetkilileri tarafından korunmadı. Şikâyetleri cevapsız bırakılan Dedeoğulları’nın, savcılık ve emniyette verdikleri ifadede “Kürt olduğumuz için saldırıya uğradık. Bize ‘Biz ülkücüyüz siz Kürtleri buradan kaldıracağız’ dediler” şeklindeki sözleri katliamın boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi.   Dava tek sanıkla devam ediyor   Katliama ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında katliamın tetikçisi Mehmet Altun ile azmettiren Keleş ve Çalık ailesinden 10 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Kısa süre içinde gecikmeyen yargı ödülü sonucunda Mehmet Altun dışında kalan tüm failler tahliye edildi. Dedeoğulları’nın katledilmesi yönünde açılan dava, tutuklu tek faille Konya 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürerken, çok sayıda kişinin gerçekleştirdiği 12 Mayıs ırkçı saldırı davasında ise suçu üstlenen iki kişi tutuklu olarak Konya 8’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.   Konya’da katliamlar silsilesi   Dedeoğulları katliamından hemen önce 21 Temmuz 2021’de yine Konya’nın Meram ilçesinde Kürt olan Diyarbakırlı Hakim Dal, 60 kişilik ırkçı bir grubun saldırısına uğrayarak katledilmişti. Katledilen Hakim’in kardeşi Hadi Dal, saldırıyı ve maruz kaldıkları tehditleri şu sözlerle anlatmıştı: “Biz Kürt olduğumuz için bizi istemiyorlardı. Bize ‘Buraları satıp gideceksiniz’ diyorlardı. Daha önce de zaman zaman bizi tehdit ettikleri oldu. Gece saatlerinde köyümüzde bulunan boş arazide çobanlar hayvan otlatırken tartışma başladı. Tartışma sonrasında Karahüyük’den en az 60 kişilik bir grup silahlarla geldiler. Önce amcamın oğluna saçma attılar. Biz üç kişiydik ve çoban kavgasını bahane ederek Kürt olduğumuz için keyfi olarak bize saldırdılar. Ağabeyim saldırıda yaşamını yitirdi.”   60 kişi saldırdı biri tutuklandı   Hakim’in katledilmesi ardından Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamede 41 kişinin yargılanması istendi. Konya 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen davanın duruşmaları biri tutuklu olmak üzere 41 faille sürüyor.     İktidarın ‘yalan’ açıklamaları saldırıları meşru kılıyor   Konya’da artan ırkçı saldırı ve katliamların temelini ise iktidar söylemleri ve militarist politikaları oluşturuyor. Gerek Hakim Dal gerekse de Dedeoğulları katliamında ilk ağızdan açıklama yapan başta Valilik olmak üzere devlet yetkilileri, katliamların “husumet” sonucunda gerçekleştiğini öne sürdü. Belgelerle saldırıların ırkçı saiklerle işlendiği ortaya konsa da iktidar kanadından ısrarla yapılan “husumet” söylemi, katliamları meşru kıldığı gibi cezasızlığı da beraberinde getiriyor.    Darp ve tehdide rağmen tutuklama yok!   Son günlerde ırkçı saldırı örneklerini Türkiye’nin çeşitli kentlerinde yaşayan Kürtlere yönelik gerçekleşen fiziksel saldırılarda görüyoruz. Aydın’ın İncirliova ilçesine bağlı Arapdere köyünden ev alan Iğdırlı Kürt aile, 11 Eylül günü ırkçı saldırıya uğradı. Aydın’ın Efeler ilçesinde oturan Iğdırlı Kürt aileye “Köyde Kürt istemiyoruz” diyerek saldıran köylüler, içinde 8 yaşındaki çocuğun da olduğu 7’si aynı aileden olmak üzere 8 kişiyi ağır yaraladı. Ölümden dönen Kürt aile aynı zamanda tecavüz ile tehdit edildi. Saldırı esnasında jandarmayı arayan aileye jandarma “Bizim bölgemiz değil” diyerek ekip göndermediği gibi başka karakollara da haber vermedi. Emniyetin göz yumduğu saldırıyla ilgili ise şikâyet ve teşhise rağmen tutuklama gerçekleşmedi.   Kürde saldırının sonucu cezasızlık!   Sayısız örnekten yalnızca biri olan bu saldırının yanı sıra son bir yıl içinde Ankara, Sakarya, İstanbul, Aydın gibi kentler başta olmak üzere çok sayıda kentte yaşayan Kürtler ırkçı saldırıya maruz kaldı. Birçoğu bu saldırılarda ağır yaralandı. Irkçı saldırıya maruz kalarak ağır yaralar alan Kürtlerin failleri ise yargının cezasızlık politikalarıyla adeta ödüllendirildi.   Irkçı saldırıların en yoğun yaşandığı kent: Sakarya   Sakarya, iktidarın nefret söylemlerinden en çok etkilenen kentler arasında olup Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların en yoğun yaşandığı kentlerden biri. Özelde mevsimlik tarım işçileri olan Kürtlerin hedef alındığı Sakarya’da son 7 yılda sayısız ırkçı saldırı gerçekleşti. 26 Temmuz’da Kürt olan Esat Atabay emeğinin karşılığını istediği için ırkçı saldırıya uğradı. Ağır yaralanan Esat’ın failleri ise kısa sürede serbest bırakıldı.   Yine Sakarya’da 4 Eylül 2020’de aralarında kadınların da bulunduğu Mardinli 16 Kürt tarım işçisi, işveren ve köylüler tarafından ırkçı saldırıya maruz kalmıştı. Yanı sıra neredeyse her yıl mevsimlik göç dönemlerinde Sakarya’da çalışan Kürt işçiler ırkçı saldırı ve hakaretlere maruz kalıyor.   Irkçılığı doğuran eğitim sistemi   Irkçılığın sistemsel bir hâl aldığı mekanlardan biri de okullar ve üniversiteler. Türkiye’nin çeşitli kentlerinde yaşayan Kürt öğrenciler okullarda andilinde eğitim hakkı alamadığı gibi kamusal alanda konuşması da engelleniyor. Üniversitelerde ise saldırı daha ağır boyutlarda yaşanıyor. Kürtçe konuşan öğrenciler öğretmenleri tarafından uyarılıyor veya “rencide” ediliyor, diğer öğrenciler tarafından ise ötekileştiriliyor. Yine eğitim müfredatında Kürt öğrencilerin anadillerinde eğitim görememeleri de ırkçılığın başka bir boyutu olarak karşımıza çıkıyor. 1990’ların belirgin politikalarından biri olarak bugün de kendini yaşatan bu politika ile Kürt çocukların okullarda kendi dillerini konuşması engelleniyor. Kürtçe konuşan çocuklar ırkçı yönelimlere maruz kalıyor ve çocukların anadilde eğitim talebi karşılanmıyor.   Kürt öğrencilere saldırı   Birçok üniversitede Kürt öğrenciler ülkücüler tarafından saldırıya maruz kalıyor. 22 Şubat’ta Akdeniz Üniversitesi’nde okuyan Botan Artuç, Feyzi Akan ve Hatice Tonğ Kürt oldukları için ırkçı saldırıya uğradı. 30 kişilik bir grup tarafından darp edilen 3 Kürt öğrenci hastanede tedavi altına alındı. Yine 2022 Şubat ayında Konya Selçuklu Üniversitesi’nde okuyan Kürt öğrenciler maruz kaldıkları ırkçı saldırı sonucunda kenti terk etmek zorunda kaldı. Üniversitelerde saldırganların gerek üniversite yönetimi gerekse de yargı mercileri tarafından cezasız bırakılmaları, üniversitelerde ırkçı saldırıların zeminini hazırlıyor.    Kültürel soykırım sonucu yasaklanan Kürtlük!   Kürtlere yönelik tahammülsüzlüğün her alanda kendini hissettirmesinin bir yansıması da kültür alanına oluyor. Kürtçe şarkıların dinlenmesi sonucu ırkçı saldırıya maruz kalan Kürtler bunun en belirgin örneğini oluşturuyor. Karaman’da Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi’nde Kürtçe şarkı dinleyip halay çeken öğrencilerin ülkücüler tarafından darp edilmesi ve psikolojik işkenceye maruz kalması, Ankara’nın Etimesgut ilçesinde Kürtçe şarkı dinlediği için katledilen Barış Çakan, Kürtçe müzik dinledikleri için ülkenin çeşitli kentlerinde saldırıya uğrayan mevsimlik tarım işçileri saldırıların yalnızca birkaç örneği.   Konserlerin yasaklanması   Yine son süreçte Kürt sanatçıların konserlerinin AKP, MHP ve hatta CHP’li belediyeler ile Valilikler tarafından yasaklanması Kürt sanatı ve kültürüne duyulan tahammülsüzlüğün başka bir boyutu olarak karşımıza çıkıyor.          Kürtlere yönelik “ırkçı” saldırının çoklu boyutları sıraladıklarımızın ötesinde olup, dünden bugüne süregelen bir devlet politikası olarak kendini yaşatmaya devam ediyor. Irkçılığa karşı Kürtlerin direniş ve mücadelesi ise her alanda kendini hissettiriyor.   Yarın: Uyuşturucu ve fuhuş