Nasıl bir adalet? (1): Herkes için adalet 2022-02-24 09:01:20   Leyla Ayaz    HABER MERKEZİ - Doğal toplumdan temelini alan adalet arayışı çağlara ve egemenlerin çıkarlarına göre şekillenerek bugüne kadar geldi. Bugün her yerde adalet arayışı ve çağrıları yükseliyor. Peki toplum nasıl bir adalet istiyor? Adalet nedir?   Uzun bir süredir “adalet” kavramı hepimizin dilinde. Adalet arayışları, haykırışları adliye koridorlarından, evlerden, sokaklardan, meydanlardan, medyadan, televizyon ekranlarından yükseliyor: “Herkes için adalet”, “Kadınlar için adalet”, “Erkek adalet değil, gerçek adalet”, “Emekçiler, işçiler, öğrenciler için adalet”…   Toplum nasıl bir adalet istiyor? Herkesin kendi cephesinden bir adalet arayışı varken, biz de bir dosya hazırlayarak “adalet”i ele aldık. Hakkında oldukça geniş, derya deniz bir bilgi ve görüş bulunan “adalete” dair çeşitli görüşleri veriyoruz dosyamızın ilk bölümünde.   Ortak bir tanımlama yok   Tarihin her dönemde adalet üzerine kapsamlı tartışmalar yürütülmüş. Ancak hiçbir zaman da ortak bir adalet tanımlaması ortaya çıkmamış. Çünkü adalet tanımlaması çağlara, dönemlere, coğrafyalara, uluslara, dinlere ve kişilere göre farklılık arz etmiş. İnsanlık tarihi boyunca adalet kavramı filozofların, din alimlerinin, bilimin, hukukçuların ve siyasetin araştırma konuşu olmuş.   Toplumsallık ile birlikte “ölçülü”, “kurallı” bir yaşama ihtiyaç duyuldu. Bu kural ve ölçüler arasında adalet de vardı. Bunun en somut örneği ise doğal toplum. Toplayıcılık, tarım ve avcılık ile temel ihtiyaçların karşılandığı doğal toplum içerisinde kolektif ilişki biçimi gelişti. Bu kolektif ilişkilenmede bağlar ise “adil olma” üzerinden gelişti. Yani “adalet” doğal toplumun kolektif bağları ile şekil aldı.   Adalet tanrıçaları   Kadın etrafında şekillenen toplumsal yaşam ve onun adaleti mitolojilerde adalet tanrıçaları şeklinde karşımıza çıkıyor. Sümer, Hitit, Mısır, Yunan ve Roma mitolojilerinde adaleti temsil edenler tanrıçalardır. Eski Yunan mitolojisinde Themis, Mısır mitolojisinde Maat (Ma’at), Roma döneminde Justitia adalet, düzen, hakikat ve dengeyi temsil ediyor. Günümüze kadar etkileri uzanan adalet tanrıçaları hala heykellerle, çeşitli figürlerle sembolize ediliyor. Şimdilerde adaletin en çok arandığı adliyelerde sıkça karşımıza çıkan bu heykellerin bir elinde terazi, diğer elinde kılıç bulunması dikkat çekiyor. Kılıç, suçların önünü alma ve cezalandırmanın sembolü olurken, terazi ise adalet ve dengenin temsili olarak ele alınıyor. Bu heykellerde gözlerin kapalı oluşu da tarafsızlığın sembolü olarak değerlendiriliyor.   İlahi adalet çağrısı   Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’te adalet, “Allah’ın adaleti” ve “ilahi adalet” olarak yer alan “adalet” de özünde benzer amaçlara işaret ediyor. Her üç dinin kaynakları farklı olsa da “Allah’ın adaleti” konusunda ortak noktaları var. Üç din de adaleti denge, eşitlik, düzen, hakikat, doğru yol ve dürüstlük temelinde ele alıyor. Ancak zamanla din temelli adalet bir siyaset aracı olarak karşımıza çıkıyor. “Allah’ın adaleti” yerine “dindarların adaleti” gelişiyor. Bu dönüşüm, kendisini en fazla Ortadoğu coğrafyasında gösteriyor. Ortadoğu’da yaşayan halkların adalet arayışları “adalet dağıtıcısı dindarlar” tarafından duyulmayınca, o zaman “ilahi adalet” çağrısı yapılıyor ve bu “Seni Allaha havale ediyorum” gibi söylemler ile dile getiriliyor.    Yorumlarla adalet sistemini inşa etme   Mitoloji ve dinlerin adalet tanımlaması üzerinde etkisi olduğu kadar felsefenin de etkisi var. Adaletin kökleri felsefe ile farklı bir şekil aldı. Sokrates, Platon, Aristoteles, Augustine, Thomas Aquinas, Thomas Hobbes, David Hume, Immanuel Kant, John Stuart Mill, John Rawl ve diğerleri adalet sisteminin inşa edilmesinde önemli bir rol oynar. Bu düşünürlerin kendi dönemlerinde yaptıkları değerlendirmeler, günümüzdeki devlet, hukuk, kanun, siyaset, ekonomi ve toplum yapısı üzerinde önemli ölçüde etkisini sürdürüyor.   Adaletin 5 türü   Adaletin pratikleştirilmesi için ortaya atılan fikir ve düşünceler zamanla hem toplum hem de devletler için önemli birer kaynak oldu. Atılan temeller de dağıtıcı adalet, usul adaleti, ceza adaleti (intikamcı adalet), onarıcı adalet ve değişmeli adalet üzerinden 5 şekilde ortaya çıkıyor.    Dağıtılan adalette “para, mülk, onur, şeref, şan, servet ve ekonomi” var. Bunlar toplum içindeki statüye göre dağıtılıyor. Ancak bu eşitler arasında bölüştürülüyor. Eşitlik ölçüsünü kendisine esas alsa da bu şartlı bir eşitlik. Cezalandırma adaleti, insanların “hak ettikleri şekilde” cezalandırılmalarını esas alıyor. Yani intikam ve öç alma şeklinde yorumlanıyor. Burada cezalandırma adaleti içerisinde onarıcı adalet devreye giriyor. Onarıcı adalet de durumu iyileştirmeye dikkat çekiyor. Kişiler ve toplum arasında ortaya çıkan olumsuzlukları, zararı onarmaya, iyileştirmeye odaklanıyor. Değişmeli adalet de kişiler arasında aynı değerde olan şeylerin değişimine dikkat çekiyor. Yapılan alışverişte tarafların zarar görmemesini amaçlıyor. Usul adaleti ise kararlar alır ve adil bir durum için alınan kararları takip eder.    Devletlerin çıkarları korunur   Bu 5 çeşit adalet bizi hukuk ve devletlerin yasalarına yöneltiyor.  Burada da önümüze çıkan en önemli şey adaletin toplum için değil, devlet mekanizmalarının işlerliği için pratize edilmesidir. Adalet, doğal toplumdaki gibi toplum yararını değil, egemenlerin çıkarlarını esas alır. Egemenin tekeline aldığı bir yapı olarak karşımıza çıkar.   ‘Ben de adalet arıyorum’   Adalet kavramının çıkışı ve aldığı şekilleri ele aldığımız bu bölümümüzü PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın adalete ilişkin değerlendirmelerine yer vererek sonuçlandırıyoruz. Abdullah Öcalan şu değerlendirmeyi yapıyor adalete dair: “Evrenin bir adalet ilkesinin olduğuna inanmak gerekir. Hiçbir oluşum koşulları ve anlamı olmadan doğmaz. Doğa oluşum konusunda görebildiğimizden daha adildir. Gözlem yeteneklerimizin şaşırtılması, çarpıtılması ve kaybından uygarlık toplumunu sorumlu tutmak daha yerinde bir değerlendirmedir. İnsan oluşumu da adil gerçekleşen bir gelişmedir. Denilebilir ki, tüm evrensel düzen, biyolojik âlem ve toplumsal kuruluşlar insan oluşumunun hizmetindedir. Bundan daha büyük adalet olabilir mi? Eğer toplumdaki hiyerarşik ve devletçi güçler bu gerçeği çarpıtarak örtbas etmişlerse, bunun sorumluluğu bizzat bu çarpıtmaya başvuran güçlerde aranmalıdır. O zaman da adaleti gerçekleştirme görevi bizzat adaletin peşine düşen insana ait olacaktır. Adaletin yerini bulması için gerekli her türlü anlam ve eylemi geliştirebilecek olan insandır. Tabii “Adalet arıyorum” diyen insanlar bu göreve talip olabilecekleri gibi, bunun gereklerine uygun olarak kendilerini anlamlı, örgütlü ve eylemli kılmalıdırlar.”   Yarın: ‘Adaleti yerin altında da olsa çıkaracağız’ diyen toplumun adalet arayışı