Aigaion’dan İmralı tecrit sistemine bir adanın tarihsel dönüşümü (2) 2020-04-22 09:01:00   İmralı’da mutlak tecride karşı iradenin zaferi   Safiye Alağaş   İSTANBUL - Açık cezaevi olan İmralı Cezaevi, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilmesinin ardından İmralı tecrit sistemi olarak Türkiye’nin ve uluslararası kamuoyunun gündemine girdi. CIA heyetinin MİT ile arasında imzaladığı protokol ile hayata geçirilen İmralı Cezaevi, ‘Proto-Guantanamo’ sistemi olarak anılıyor.   Türkiye tarihinin dönüm noktalarına tanıklık eden İmralı Adası, açık/yarı açık cezaevi olarak kullanıldı. Mahkumlara cezalarının infazı sürecinde aynı zamanda tarımsal üretim de yaptırılarak iş gücü olarak kullanılan İmralı Cezaevi’nin bu yapısı, PKK Lideri Abdullah Öcalan adaya ayak basana kadar sürdü. 15 Şubat 1999’dan sonra ada da, Türkiye ve Ortadoğu’nun tarihi de yeni bir sürece tanıklık etmeye başladı.   PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası güçlerin komplosu ile 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilerek, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ne konuldu. 4 Şubat 1999’da Türkiye’ye gelen CIA heyetiyle MİT arasında gizli bir protokol imzalandı. Protokolün imzalanmasının ardından 4 Şubat’ta İmralı Cezaevi boşaltıldı ve özel bir sistem olarak hayata geçirilmesi için girişimler başladı. 21 yıl geçmesine rağmen protokolün içeriği ise hala açıklanmadı.   İmralı yeni bir sisteme tanıklık ediyor   Devletin deyimiyle “tutuklu ve hükümlüleri ehlileştirmek için” özel olarak oluşturulan İmralı Cezaevi’nde kurulan yeni sistemle, Abdullah Öcalan’ın başta Kürtler olmak üzere halklarla ve dünyayla bağının kopması amaçlanır. Tarihsel olarak her zaman stratejik bir öneme sahip olan İmralı’ya PKK Lideri’nin götürülmesi de tesadüf değildir.   Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin ardından İmralı Cezaevi tecrit sistemine göre dizayn ediliyor. PKK Lideri’nin Türkiye’ye getirildikten sonra nerede tutulacağı yönünde yürütülen tartışmalarda dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, “Biz Öcalan’ı kara cezaevine koyamayız. Koyarsak her gün milyonlarca sevenleri, taraftarları cezaevine gelip gösteri yaparlar. Biz altından kalkamayız” sözlerini sarf ettiği kaydedilir. Tam da bu tartışmalar ışığında İmralı Cezaevi kurulur. Cezaevinin yeniden dizaynı ile Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit sistemi de devreye girmiş olur. Uygulamalar adım adım ağırlaştırılarak mutlak tecride dönüşür. Mutlak tecrit bu gün hala devam ediyor.   ‘700 komando’ iddiası   İmralı Cezaevi’ne ilişkin kamuoyuyla hiçbir bilgi paylaşılmıyor. Hatta burada çalışanların dahi özel bir anlaşma ile İmralı Cezaevi’ne ilişkin konuşmaları yasak. İmralı’daki sistem, yıllar sonra ana akım medyanın yaptığı haber ile kısmen de olsa basına yansır. Bu haberde, İmralı Cezaevi’nin 700 komando tarafından korunduğunu, cezaevindeki infaz koruma memurlarının da sıradan insanlar olmadığı ileri sürülür. Cezaevinde şu anda üç müdürün olduğu belirtiliyor.   Abdullah Öcalan’a özel cezaevi hukuku    Abdullah Öcalan'ın odasının ışığı 24 saat açık tutuluyor ve odası, havalandırması 7/24 kamerayla izleniyor. Abdullah Öcalan'la kimse konuşmaz ve o da kimseyle muhatap olmamaya özen gösterir. Abdullah Öcalan’ın kaldığı odanın iki kapısı var. Birisi havalandırmaya diğeri ziyaretçileriyle görüştüğü odaya açılıyor. O odada dikdörtgen biçiminde plastik bir masa bulunuyor. PKK Lideri, ziyaretçileri geldiğinde masanın bir ucuna oturuyor, karşısında ise ziyaretçileri. Ziyaretçi geldiği andan itibaren her hareket kamerayla kayıt altına alınıyor.   Birinci derecede yakınları ya da avukatları ile yaptığı görüşlerde yapılan konuşmalar sırasında not almak yasak. Burada çalışan “gardiyanlar” özel harekat polislerinden oluştuğu ifade ediliyor ve belli bir süre adada kalıyor.   ‘Öcalan yasaları’ yürürlüğe girer   Bir ada cezaevi olarak dış dünyadan tamamen yalıtılan İmralı Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan’a yönelik devreye konulan tecrit politikaları nedeniyle İmralı Cezaevi sistemi zaman zaman Proto-Guantanamo olarak anılır.   İmralı’daki uygulamalar, 1 Haziran 2005 yasalarıyla, diğer adıyla “Öcalan yasalarıyla” resmiyet kazanır. Abdullah Öcalan’a uygulanan yasalar baştan sona kadar bir istisna hukuku rejimidir.  Cezaevi, sonraki yıllarda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yasaları dışında tutulan Guantanamo Kampı’na da “ilham” olur.   Tecrit koşulları incelendi   Uluslararası İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), 1999, 2003, 2007, 2010, 2013, 2016 ve 2019 yıllarında İmralı’ya ziyaretler gerçekleştirir. Bu ziyaretlerde İmralı’daki tecrit koşulları incelenir. Ancak CPT’nin ziyaretleri de ziyaretlerine dair açıklamaları, açıklamaların içeriği de Ankara’nın izni dışında gerçekleşmez.   2009’da beş tutsak daha getirilir   2009 yılında PKK’li tutsak Bayram Kaymaz, Cumali Karsu, Şeyhmuz Poyraz, Hasbi Aydemir ve TİKKO davasından tutsak Hakkı Alkan İmralı Cezaevi’ne gönderilir.   Yeni tutsakların gelişi, İmralı’daki tecrit koşullarında bir değişiklik gerçekleştirmez. Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’ne gelen avukat ve tutsak yakınları ayrı kapıdan içeri alınıyor. Abdullah Öcalan ve 5 mahkum avlu dahil 11,81 metrekare olan koğuşlarda tek başlarına kalır. Avluları ortak olan üç tutsak için yaptırılan ve Abdullah Öcalan’ın kaldığı bölümün karşısındaki koğuşlar ise boş tutulur.   ‘Üst düzey’ tecrit uygulamaları   Bir müdür ve üç yardımcısı ile toplam 34 gardiyan dönüşümlü olarak görev yapıyor İmralı’da. Cezaevinin dış güvenliğinden ise toplam 700 jandarma komando sorumlu. Sivil gemilerin adaya 3 milden fazla yaklaşmasına izin verilmezken, ada üzerinden sivil helikopter de geçemiyor.   İmralı’ya gidecek olan Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların avukatları ile yakınları, Gemlik Jandarma Bölük Komutanlığı’ndan yeni temin edilen, rüzgarlı havalarda da sefer yapabilen Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nce tahsis edilen KEM-2 adlı römorkör ile gidip geliyor. Cezaevinin güvenliğinden sorumlu asker ve Adalet Bakanlığı’na bağlı personel, Mudanya İskelesi’nden İmralı’ya giderken, Abdullah Öcalan ile görüşen MİT görevlilerinin İmralı’ya ulaşımı ise helikopterle sağlanıyor.   İmralı sistemi kim tarafından yönetiliyor?   Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri, sık sık Meclis’e önerge vererek İmralı Cezaevi’ndeki tecridi gündeme getiriyor. Abdullah Öcalan’ın aile, vasi ve avukatlarıyla görüşmesinin neden engellendiği sorusuna cevap isteyen HDP’li vekiller, “İmralı’daki tecridin İmralı Ada Cezaevi’nin kim tarafından ve hangi yasal statüyle yönetildiğini” soruyor. Adalet Bakanlığı ise bu sorulara herhangi bir yanıt vermiyor.   AİHM tecridin önünü açtı   Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının uluslararası komploya dönük Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtıkları davada mahkeme, “Öcalan tehlikeli bir kişiliktir, bütün dünya devletlerini tehdit ediyor. Dolayısıyla tehlikeli insanlar devletlerarası gizli anlaşmalarla kaçırılabilir” şeklinde karar verir. AİHM, 2004 yılındaki kararında üçüncü kişinin görüşte bulunmasını “adil yargılanmanın ihlali” olarak kabul eder, ancak daha sonra bu kararından döner. AİHM, yine 18 Mart 2011 kararında da Abdullah Öcalan’ın 21 yıldır hiç telefon kullanmadığı halde “telefon kullandığını” iddia eder. AİHM böylece PKK Lideri üzerindeki tecridin önünü açarak, İmralı sisteminin uluslararası boyutta nasıl onaylandığını gösterir.   Beş kişi daha İmralı’ya gelir   21 Mart 2013’te Newroz Bayramı’nda okunan mektubu ile çözüm ve müzakere sürecine dair Abdullah Öcalan’ın verdiği tarihi mesajın ardından görüşmeler başlar, adaya heyetler gider. Bu süreç devam ederken, İmralı’ya “sekreterya olarak beş PKK’li tutsak getirilir. Mehmet Sait Yıldırım, Ömer Hayri Konar, Çetin Arkaş, Nasrullah Kuran ve Veysi Aktaş’ın adaya getirilmesinden önceki gün ise adada bulunan diğer beş tutsak, Tekirdağ ve Kocaeli F tipi cezaevlerine sevk edilir. Ardından Hamili Yıldırım da 15 Temmuz 2015 tarihinde adaya getirilir. Diğer yandan sekreteryada yer alan Mehmet Sait Yıldırım, İmralı’ya getirilişinden bir hafta sonra kalp rahatsızlığı nedeniyle Bolu’ya sevk edilir, Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran ise 26-27 Aralık 2015 tarihlerinde Silivri’ye sürgün edilerek “sekreterya”nın bir kısmı dağıtılır.   Görüş başvuruları reddediliyor   Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının müvekkilleri ile görüşme başvuruları şimdiye kadar 3 farklı şekilde reddedildi. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar “hava muhalefeti” ve “koster bozuk” gerekçeleriyle görüşmelere izin verilmezken, darbe girişiminden sonra olağanüstü hal kararlarıyla Abdullah Öcalan’ın dış dünyayla bağının kesilmesi resmiyet kazanmış olur.    Açlık grevleri ve tecridin kısmen kırılması   Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven tarafından 8 Kasım 2019 tarihinde “tecridin son bulması” talebiyle başlatılan ve cezaevlerine yayılarak süren açlık grevi eylemi sırasında 2 Mayıs 2019 tarihinde avukatlar, müvekkilleri Abdullah Öcalan ile görüşme sağlar. Ancak, yasal olarak görüş kısıtlamasının kaldırılması talebi nedeniyle açlık grevleri sürer. Önce 17 Nisan 2019 tarihinden sonra Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı görüşme engelini kaldırır. 16 Mayıs tarihinde de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül tarafından yapılan, “görüşme kısıtlamasının kaldırıldığı” açıklamasının ardından PKK Lideri ve avukatları 22 Mayıs tarihinde yeniden görüşme gerçekleştirebilir. Bu görüşmenin ardından 26 Mayıs’ta da açlık grevleri sona erer. Ancak avukatların, 7 Ağustos 2019 tarihinde yaptığı son görüşmeden sonra görüşme başvurularına ne olumlu ne de olumsuz bir yanıt verilmez.   İmralı sistemi direniş ve inançla yıkılıyor   İmralı’da uygulanan sistem bir hukuk sistemi olmadığı gibi dünyanın hiçbir yerinde de görülmemiş mutlak bir tecridi içermektedir. Abdullah Öcalan İmralı Adasına konulduğu günden bu yana yıllara dayanan barış mücadelesine ve ısrarına devam etmiş ve dünya halkları açısından meşruiyet kazanmıştır.  Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de hayata geçen halkların ortak birlikte yaşamasını sağlayan Demokratik Modernite düşüncesini geliştirdiği İmralı Adası’nda, oluşturulan sistemi ve ‘Öcalan yasaları’nı yıkmış görünüyor.    Yarın: ‘Bahar her şeye rağmen gelecek ve geliyor’