10 Ekim: Gökyüzüne kansız bakmak isteyenlerin ardından dört yıl (5) 2019-10-10 09:02:15   Barışa adanan bir ömrün tanığı elbiseler    Safiye Alağaş   İSTANBUL - Ankara’da 10 Ekim’de Gar katliamında yaşamını yitiren Meryem Bulut’un o gün giydiği parçalanmış elbiseleri, bir kadının barış için verdiği mücadelesinin tanıkları. Ömrünü barışa adayan Meryem’e Sivas’ta, Lice’de, Kobanê’de, Şırnak’ta eşlik etmiş o elbiseler. Meryem’in son anlarını anlatsa ancak bu elbiseler anlatabilir. Son anında bile barış için ne söylediğini ancak bu elbiseler dile getirebilir.   Bazı insanlar hayatları, yaşamlarında verdikleri muazzam mücadele ile çoğu insana kendini küçücük hissettiriyor, hatta kendinden utandırıyor. 10 Ekim 2015 Ankara Gar katliamında yaşamını yitiren Meryem Bulut (71) (Meryem Ana) bu insanlardan biri. Barışa adanan bir ömür, barış için direnirken, aynı zamanda Türkiye’deki ezilen bütün halkların sesi olmaya çalışan bir kadın.   Hiçbir şey eksilmemiş gibi…   Katliamın üzerinden 4 yıl geçti. Meryem’in Okmeydanı’nda bulunan evine doğru gidiyoruz. Binanın içine girerken duvarda "Meryem Ana’ya sözümüz barış olacak" yazısı göze çarpıyor. Meryem’in yaşamını yitirdiği gün mahalledeki gençler yazmış duvara. Evine girerken ilk selamlayan ise Meryem’in duvardaki fotoğrafları. Barış elçisine tanıklık eden bu ev, bu oda sanki her an Meryem içeri girecekmiş bir gibi duruyor. Hem her şey çok eksik hem de hiçbir şey eksilmemiş gibi…   Meryem’in eşyaları ve elbiseleri özenle kaldırılmış   Meryem yaşamını yitirirken üzerinde bulunan kıyafetleri ve özel eşyaları daha sonra aileye teslim edilmiş. Oğlu Adnan, elbiseleri yıkadıktan sonra büyük bir özenle kaldırmış. Bir gün 10 Ekim katliamına dair bir müze açılırsa eşyaları müzeye koymayı hayal ediyor. Adnan’a eşyaları ve elbiseleri çekmek istediğimizi söylüyorum. Derin bir iç çekerek “Çok zor bir şey istiyorsun benden. Biz o elbiseleri aldıktan sonra yıkadık ardından kaldırdık. Bir daha hiç açmadık. Yüreğimiz açmaya el vermiyor. Zor da olsa elbiselerini getireceğim” diyor. Adnan eşyaları getirince Meryem’in kızı Behiye derin bir iç çekerek eşyalara bakamayacağını söyleyerek, balkona gidiyor.    Bir yanı hala direniyor   Eşyaları arasında barış için yolları arşınlayan onun en büyük tanığı olan ayakkabısı var. Ayakkabısında hala kan izleri var. Fistanı (uzun elbise) ise paramparça olmuş ve yarısı yok. Hırkası ve diğer elbiseleri aynı şekilde paralanmış. Elbiselerden kalan diğer parçalar ise bombadan saçılan bilyelerin etkisiyle delik deşik olmuş. Elbiseleri elime alırken hala parçaları dökülüyor. Adeta ölüme karşı direnen bir insanın çırpınışları gibi. Elbiseler adeta Meryem’in yaşama olan bağlılığını anlatır gibi hala bütün kalmaya çalışıyor. Bir yanı dökülürken bir yanı ise hala direniyor.   Katliamların, direnişin tanığı elbiseler   Bu elbiseler katliam meydanında ölen Meryem’in yalnızca elbiseleri değil, bir kadının barış için verdiği mücadelesinin tanıkları. Sivas’ta, Lice’de, Kobanê’de, Şırnak’ta Meryem’e eşlik etmiş elbiseler. ‘Dili olsa da konuşsa’ denir ya işte öyle bir şey. Katliam meydanını anlatsa anlatsa ancak bu elbiseler anlatır. Meryem’in son anlarını ancak bu elbiseler anlatabilir. Son anında bile barış için ne söylediğini ancak bu elbiseler dile getirebilir.   Bu elbiseler katliam meydanında ölen Meryem’in yalnızca elbiseleri değil, Türkiye’nin katliam tarihine tanıklık eden elbiseler. 100 yıl sonra 10 Ekim Gar katliamı anıldığında bu elbiseler katliamın ne kadar vahşi boyutta olduğunu gösterecektir. 100 yıl sonra bu elbiseler katliamın canlı tanığı olarak karşımızda duracak. Onlara dokunulduğunda tarihte bir yolcuğa çıkılacak. Tıpkı 4 yıl öncesine götürdüğü gibi.   Bu elbiseler katliam meydanında ölen Meryem’in yalnızca elbiseleri değil, bir kadının nasıl vahşice katledildiğinin canlı tanığı aynı zamanda. Barış için mücadele ederken katledilen Meryem’in, her gün erkekler tarafından katledilen kadınlardan farkının olmadığının tanığı.   15 yaşında evlendiriliyor   Batman’da dünyaya geliyor Meryem. 4 kız kardeşler. O henüz küçük yaşta iken babası Kırkayak böceğinin sokması, annesi ise doğum sırasında yaşamını yitiriyor. Anne ve babaları ölünce Meryem ve 3 kız kardeşini dayıları yanına alıyor. Dayısının yanında büyüyen Meryem Ana’nın çocukluğu hayvanları otlatarak, tarlada ekin ekerek, süt sağıp yoğurt yaparak geçiyor. 15-16 yaşına geldiğinde kendisinden yaşça büyük biriyle evlendiriliyor. Evlendirildikten sonra da tarlada ekin ekmeye, hayvanları gütmeye devam ediyor. Meryem’in 5’i kız, 3’ü erkek 8 çocuğu oluyor.   Emek ve hak mücadelesi    12 Eylül darbesinden sonra İskenderun’a taşınıyor. İskenderun’da tarlalarda bahçeye gidiyor, yaşamını sürdürmek için büyük bir emek mücadelesi veriyor. 1992 yılında Newroz kutlaması sırasında oğlu Ahmet Bulut gözaltına alınıyor. Yoğun işkence sonrası tutuklanarak Malatya Cezaevi’ne gönderiliyor. Oğlunun tutuklanması Meryem için bir dönüm noktası oluyor. Oğlunun tutuklanması ile cezaevi kapısıyla tanışan Meryem, burada gördüklerine, yaşadıklarına anlam vermeye çalışıyor. İnsanların neden bu kadar yoğun işkenceden geçirilmesi, kendi dilini dahi konuşamaması Meryem’i ister istemez haksızlığa karşı mücadele etmeye itiyor. 4 ay sonra oğlu Ahmet tahliye olduktan sonra ona dağa gideceğini söylüyor. Meryem oğluna “Gitme, baban yaşlı, bizim halimizi görüyorsun” diyor ancak oğlunu ikna edemiyor. Meryem bahçe işine gittiği bir gün, akşam işten eve döndüğünde oğlunun gittiğini öğreniyor. Oğlu gittikten sonra Meryem’in eşi üzüntüden hastalanıyor ve iki ay sonra ise vefat ediyor. Meryem oğlunun gidişine üzülse de ‘Sana verdiğim süt helal olsun. Yolun açık olsun oğlum’ diyor. Meryem oğlu gittikten sonra kaderine razı olmak yerine onu değiştirilebilme umuduyla barış için mücadele etmeye başlıyor.   Nerede bir etkinlik varsa oradaydı   Umudunu hiç yitirmeden büyük bir azim, inanç ve kararlılıkla mücadele ediyor. Barış için nerede bir eylem, etkinlik varsa Meryem Ana oradaydı. Halklar için mücadeleyi kendine esas alarak alanlardaydı. Kadına yönelik şiddet, çocuk istismarına karşı tepki eylemlerinde en önde. Filistin halkına destek veren eylemlere katılarak ezilen hakların mücadelesinin evrensel olduğuna dikkat çekiyor. Sadece Kürtler şahsında verdiği mücadelenin tek başına bir kurtuluş olmadığını biliyor, bunun için ezilen bütün halkların sorunlarına dikkat çekiyor. Soma katliamı ve Torun Center işçi katliamında, AKP’nin yolsuzluk protestosunda, Cumartesi Anneleri’nin eyleminde, Hrant Dink anmasında,  sokaklarda hep Meryem vardı.   Meryem, oğlunu görmenin hayaliyle yaşarken, oğlunu ancak barışın sağlanmasıyla görebileceğinin farkındaydı. Oğlu gittikten sonra evi, işi onun için önemsiz olmaya başladı. Eline geçen her kuruş parayla sebze meyve alıyor, yine kendi evinin bahçesine ektiği sebze, meyveleri konserve yapıyor. Bütün bunları alıp cezaevi ziyaretleri sırasında tanıştığı insanlara götürüyor. Cezaevindeki tutsaklar ‘yoksulsun, bize getirme’ dediyse de o “Sizler benim için birer Ahmet’siniz. Benim çocuklarımsınız. O yüzden geliyorum yanınıza” diyor.   ‘Senin anan ağlamasın diye buradayım’    25 yıl İskenderun’da yaşayan Meryem daha sonra 2004 yılında İstanbul’a taşınıyor.  İstanbul’da alanlarda olmaya devam ediyor. Lice’de 40 gün canlı kalkan olarak kalıyor. Yine Şırnak’a canlı kalkan olmaya gittiğinde asker onu durdurup “Bu yaşta ne işin var burada” diyor. Meryem “Senin anan ağlamasın diye buradayım” yanıtını veriyor. Şırnak’ta canlı kalkan eylemine katıldığı için hakkında açılan soruşturmadan dolayı ifade vermeye gidiyor. İfadesini alan kadın savcı Meryem’e bakıp şaşırır, “Bu yaşta senin ne işin vardı orada. Teyze yaşlısın evinde otur” diyor. Meryem ise “Sen de ben de ölmeyelim diye oradaydım. Ben barış için mücadele etmeye devam edeceğim” yanıtını veriyor.   Suruç, Kobanê, Lice, Ankara   DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırısı sürecinde çatışmaların en yoğun olduğu zamanda Suruç’a giden Meryem, günlerce orada kalıyor. Bu sırada dört defa da Kobanê’ye gidiyor. Torunu Çekdar’ın bu sırada Kobanê’de olduğundan haberi yoktur. Torunu Çekdar, Kobanê’de DAİŞ’e karşı savaşırken yaşamını yitiriyor. Cenazesini getirip Batman’da defnediyorlar. Torununun mezarı başında oturan Meryem, “Orası senin yerin değil benim yerimdir. Sen daha çok gençtin. Ölecek yaşta değildin” diyor.   İstanbul’a döndükten sonra da Kobanê için çalışmaya devam ediyor. Kobanê için düzenlenen bir kermeste kollarını sıvar. Düzenlenen kermeste tek başına 5 bin TL satış yapar. Yine Kobanê için tek başına bir kamyon dolusu elbise toplar.    Lice’de 40 gün canlı kalkan eyleminde kalan Meryem çocuklarını görmek için İstanbul’a gelir. Birkaç gün sonra Ankara’daki Barış Mitingi için yollara düşer. Giderken kızı Behiye’ye “Sen de mitinge gelmiyor musun?” der. Behiye “Annem çocuklarım küçük gelemiyorum” diye yanıtlar. Patlamadan sonra çocukları Meryem’i saatlerce arar bir türlü yanıt alamaz. Daha sonra polis telefona cevap vererek, “Gelin annenizi alın” der. Meryem vasiyeti üzerine Batman’a torunu Çekdar’ın yanına defnedilir.    ‘Adaletten beklentimiz kalmadı’    Anneleri için adalet isteyen ancak bir beklentileri de olmadığını söyleyen oğlu Adnan, “Biz isterdik ki kim bu katliama sebep olduysa yargılansın. Mahkemenin bu kişileri kimin o alana getirdiğini, bombayı kimin verdiğini, kim onlara yardım ettiyse tespit etmesini isterdik. Ancak duruşmalarda hakim neredeyse bizi suçlu görecek. Bizim yakınlarımız hangi amaçla Ankara’ya gelmiş. Barış için orada bulunuyorlardı. Orada katledildiler. Biz bunu mahkemede anlattığımızda orada yargılanan DAİŞ’liler bizim ‘terörist’ olduğumuzu söylüyorlardı. ‘Bunların çocukları dağdadır’ gibi sözler sarf ediyorlardı. Savcı ve hakim bu sözlere ses çıkarmıyorlardı. 12 Eylül’deki faili meçhuller, Roboski, Suruç, Çorum, Sivas, Malatya katliamları gözümüzün önünde. Eğer bu katliamlar açığa çıkmasa bunlar için adalet sağlanmasa bizim için de sağlanmaz. Bu katliamlar karanlıkta kaldığı sürece umuduz yok. En azından şuandaki koşullarda adalet gelmez. Kimden, nereden adalet isteyeceğiz” diye konuştu.     Yarın: Ankara katliamının tanığı kadınlardan barış çağrısı