Ferman, göç, direniş, örgütlülük… (2) 2019-08-01 09:07:18   ‘Ferman derin bir yara olarak kalacak’   Nesrin Hisên - Elmas Nayif   ŞENGAL- 3 Ağustos’un tanıklarından olan ve evini terk etmek zorunda kaldığında koyunları peşinden giden Ayşe Murad, fermanın kendilerinde derin bir yara bıraktığını söylüyor.    Dini inançlarından dolayı fermanlar ile soykırımın hedefi olan Êzidî halkı, 2014 yılının 3 Ağustos günü gece saatlerine çığlıklar ile uyandı. O gün Şengal’de DAİŞ çetelerinin katlettiği insanların sesleri yükseldi. İnsanların başları kesildi, cenazeler sokak ortasına atıldı, kadınlar ve çocuklara tecavüz edildi, kaçırıldı…Tüm dünya Êzidîlerin fermandan geçirilişine tanıklık etti. Dile kolay 73 fermandan (kimi kaynaklar 74 olarak kabul ediyor) geçti bu halk. Êzidîlere dönük yapılan fermanda Şengal özellikle seçilmişti. Çünkü Şengal Êzidîlerin en yoğun ve örgütlü olduğu alandı. O günlerde Êzidî toplumu öfke, acı, intikam hırsı, çaresizlik ve daha nice duyguları iç içe yaşadı.   O gece yaşananları tanığı anlatıyor   Şimdi de 3 Ağustos ve sonrasında yaşananları fermanın tanığı Ayşe Murad’tan dinliyoruz. Şengal’e bağlı Siba Şex Xidir köyünden olan Ayşe, fermandan önce ailesi ile birlikte köyde tarlalarda çalışıp hayvan besleyerek geçimlerini sağlıyor. Önceleri fermandan bahsedildiğinde ciddiye almadıklarını söyleyen Ayşe, 2 Ağustos’u 3 Ağustos’a bağlayan o geceden şöyle bahsediyor: “Gece 00.00’a kadar da hiçbir şey yoktu. Her şey çok normaldi. İlk önce patlama sesleri geldi. Saat 02.00’ye geliyordu. Bahçeye çıktım gelinim ve torunum dışarıda yatıyorlardı. İçime bir fenalık geldi. Bahçede oturup Melekê Tavus’a seslendim: Êzidîler için hayrolsun dedim. Bunu birkaç kez tekrarladım. Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Babam ve annemlerin olduğu köye saldırı olmuş. Ama bizim haberimiz yoktu. Bir kuzenim katledilmişti.    ‘Koyun ve kuzularım beni bırakmıyorlardı’   Sabah saat sekiz gibiydi bizden köyden çıkmamızı söylediler. Odaya gittim bir bohça hazırlamaya çalıştım. Tekrardan Melekê Tavus’a dualar ettim. Êzidîlerin sesini duy dedim. Bu sırada eltimler geldi. Nefes nefese kalmışlardı. Benden bir bardak su istediler. Alıp onlara sularını verdim. ‘Hazırlan sen de çık’ dediler. Siz çıkın yetişirim dedim. Çıktım etrafıma baktım köy bomboş dışarıda hiç kimse yok. Sonra oğlum geldi ‘Hade gidiyoruz’ dedi. Bu esnada bende birkaç eşyamızı almak istedim. Fermana kurban etmek istemedim. Elim evimden ve eşyalarımdan bir türlü olmuyor çıkamıyordum. Gittim bahçede oyalandım. Aklıma koyun ve kuzularım geldi. Gidip kapılarını açtım. Biz yokken açlıktan ölmesinler diye. Bu sırada oğlum geldi tekrar çağırdı ‘Hade köyde kimse kalmadı’ dedi. Koyun ve kuzularım etrafıma birikmişlerdi. Evden çıkmak zorunda kaldım, kapılar açıktı. Koyun ve kuzularım peşimden gelmeye ve ses çıkarmaya başladı. Onlar da beni bırakmak istemiyorlardır. Neredeyse bir kilometre yürümüştüm ama koyun ve kuzularım ardımdan sesleniyorlardı.”   ‘Ağaca beyaz tülbent bağladık’   Köyden çıktıktan sonra önce araçlar ile başka bir köye gittiklerini fakat fermandan kurtulmaları için buradan da çıkmalarının istendiğini belirten Ayşe, daha sonra Kandil’e gittiklerini ifade ediyor. Ayşe burada çok sayıda akrabası olduğu için geldiğini söyleyerek, “Vardığımızda her kes birbirini arıyordu. İnsanlar ellerinde telefonlar birilerine ulaşmaya çalışıyordu. Bulunduğumuz yerde ağaca beyaz bir tülbent bağladık. Olası bir saldırı olursa bunu gördükten sonra belki geri adım atarlar diye düşündük. Burada hepimiz kadındık. Erkekler ayrı bir tepeye gitti. Bize ‘Elinize hiçbir Müslümanın eli değmesin. Yoksa biz sizi öldürürüz’ dediler. Bunu kabul ettik. 6 gün orada kaldık” diyor.    ‘Küflü kuru ekmek yedik günlerce’   Daha sonra tekrar yollara düştüklerini dile getiren Ayşe, günlerce aç ve susuz kaldıklarını sözlerine ekliyor. Ayşe yaşadıklarını şu ifadeler ile anlatmaya devam ediyor: “Çok zorluk çektik. Toprakta uzanıyor, sırtımızı dikenlere veriyorduk. Günlerce küflenmiş kuru ekmek yedik. Buna mecburduk. Şimdilerde aramızda bunun şakasını da yapıyoruz. Yine akşamları soğuk oluyordu. Gelinim üstündeki hırkayı bana veriyordu. Ağaçlardaki yaprakları koparıp çocuklarımızın üstüne atıyorduk üşümesinler diye. Çocukların açlıktan öldüklerini de gördük. Benim de bir torunum vardı. Onu hiç kucağımdan indirmedim. 8 günün sonunda Newroz Kampı’na vardık.”      ‘Yaşatılan acıları unutmayacağız’   Uzun süre Newroz Kampı’nda kalan Ayşe, Şengal özgürleştirildikten sonra ailesi ile birlikte geri dönüyor. Fakat geri döndüklerinde evlerinden geriye büyük bir yıkıntı gören Ayşe, tekrar evlerini yapacaklarından umutlu. Ayşe’nin bir oğlu da DAİŞ çeteleri tarafından kaçırılıyor ve o günden bu yana da kendisinden bir daha haber alamıyor. Fermanın kendilerinde derin bir yara bıraktığını söyleyen Ayşe, “Kadın ve çocuklarımızı halen çetelerin elinde. Biz Êzidîler sağ oldukça yaşadığımız bu acıyı, kaçırılan kadınlarımızı, açlık ve susuzluğumuzu, yakılan yaşlılarımızı, kaçırılan gençlerimizi, başları kesilen komşularımızı, uçurumdan atlayan kadınları, açlıktan ölen bebeklerimizi unutmayacağız. Şuan tek isteğimiz DAİŞ’in elinde olan kadınlarımızın kurtarılması. Bu bizim için en büyük armağan olacaktır” diye belirtiyor.    Yarın: Ferman zamanında bölgede bulunan ilk gazeteci olan Berfîn Hêzil, tanıklıklarını anlatıyor.