Kadınlar nasıl kentlerde yaşamak istiyor? - 2 2019-06-18 09:01:55   Diyarbakırlı kadınlar: Halkın onayı alınmadan halkın olana dokunulmamalı   DİYARBAKIR – Tarihsel ve kültürel zenginliğe sahip olan Diyarbakır’da kadınlar daha güvenilir bir kent istiyor. Yeşil alanın artırılmasından, kültürel faaliyetlere kadar birçok şeyin hayata geçirilmesini isteyen kadınlar, “Halk meclisleri oluşturulmalı, halkın onayı olmadan halkın olana dokunulmamalı, ulaşım ve turizm geliştirilmeli” diyor.    Tarihi ve kültürel yapısıyla en önemli kentlerden biri olan Diyarbakır, geçmişinde yüzlerce direnişe, savaşa ve çatışmaya ev sahipliği de yapmış bir bölge. Bölgenin en büyük şehirlerinden olan Diyarbakır, TÜİK ADNKS verilerine göre 2018 sonu itibarıyla 1 milyon 732 bin 396 kişilik nüfusa sahip. Kentin coğrafik özelliklerinden kaynaklı verimliliğiyle de konuşulan Diyarbakır’da, 31 Mart yerel seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) aday eşbaşkanlar yüksek oy ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi. Ardından kentte büyük bir sevinç ortamı oluşurken, bunun en büyük nedenlerinden biri ise 2016 yılında halkın iradesiyle seçilen eşbaşkanların gözaltına alınarak tutuklanması ve yerlerine kayyım atanmasıydı. Halk, 31 Mart’ta kayyımları geri göndererek aslında kendi iradesini bir kez daha ortaya koydu.    Açık hava müzesi: Sur   Diyarbakır’da en bilinen ve tarihiyle kendinden en çok konuşturan yerlerden biri de Sur ilçesi. En eski yerleşim yeri olan Sur, Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve 30’a yakın uygarlığa da ev sahipliği yapmış bir ilçe. Yine Süryani, Ermeni, Türk, Kürt, Dom’ların da yaşadığı Sur, çok dilli, çok dinli, farklı inançların ve kültürlerin beraber yaşayabileceği bir örnek teşkil ediyor. Çok sayıda uygarlığın izlerini taşıyan Sur, adeta bir açık hava müzesi olma özelliği taşıyor. Dünya kültür mirası olarak kabul edilen ve aldığı balık şekli Surlarıyla sokaklarını çevreleyen Diyarbakır Surları, Evli Beden Burcu, Yedi Kardeş Burcu, Keçi Burcu, Nur Burcu, Dağ Kapı Burcu görmeye değer eserler arasında yer alıyor.    Sur ilçesinde komünal yaşamın da örnekleri hala canlı. Komşulukların hiç bitmediği, sokaklarından çocuk seslerinin eksilmediği ilçe, 2015 yılında başlayan öz yönetimler sonrası da devletin büyük saldırısına maruz kalmış ve birçok sokağı devlet eliyle yakıldı. Yaşanan çatışmaların ardından devlet zoruyla yaklaşık 40 bin kişinin Sur’dan göç ettiği biliniyor. Tüm bunlara rağmen hala dimdik duran Sur sokakları ve halkı, asimilasyon politikalarına rağmen yaşamını sürdürüyor.    Sur’u aratmayan eski yerleşke: Bağlar   Dar ve eski sokakları ile Sur’a benzeyen eski yerleşim yerlerinden biri de Bağlar ilçesi. Bağlar zaman içerisinde büyümeye gitse de, eski yerleşim yerlerinde halk hala geçmiş kültürlerini yaşamaya devam ediyor. Sokak arası komşu buluşmaları, akşamüstü çayları ve direnişlere olan tanıklığıyla Bağlar da görülmeye ve gezilmeye değer bir ilçe. Kayapınar ve Yenişehir’in köyleri başta olmak üzere 13 yerleşim yerinde de halk tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürüyor. Halkın toprakla olan bağı hiç kopmazken, kent merkezinde yaşayanlar da yaz aylarında köylerine giderek 3 ayını köylerinde geçiriyor. Diyarbakır halkının kent yetkililerinden beklentileri de büyük. Kentte kültürel faaliyetler eksik kalırken, yeşil alan eksikliği de en büyük sorunlardan. Gençler, yaşlılar, çocuklar, engelliler için yaşanılır bir kent isteyen Diyarbakır halkı, daha güvenli ve kültürel çalışmalarıyla kendinden konuşturacak, savaşın gölgesinde kalmamış ve tüm yaşananlara rağmen dik duran bir kent yapısı istiyor.    ‘Kadını aile çatısı altında ele alan bir anlayış ortaya koyuldu’   Kayyımdan önce Büyükşehir Belediyesi Kadın Politikaları Daire Başkanlığı yapan Yüksel Aslan Acer, çalışmalarında yaşamın bir bütününde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı hedef alan bir çalışma yürüttüklerini aktararak, belediyecilik çalışmalarını da yıllarca bu perspektif ile yürüttüklerine işaret ediyor. Kadın boyutunda bunun önemli sonuçlarını da elde ettiklerini ifade eden Yüksel, “2016 sonrası kayyım atamaları ve kayyım yaklaşımları bizim yaptıklarımızın tam tersi bir çalışma ortaya koydu. Kadınlar için çalışma yürüten tüm kadın kurumlarımız kapatıldı ve tersi bir anlayış oturtuldu. Toplumsal cinsiyet eşitliği yerine kadını aile çatısı altında ele alan bir yaklaşım ortaya koyuldu. Aile elbette önemli ama bu aile içerisinde kadının iradesi tanınmıyorsa böyle bir zihniyeti kabul edemeyiz. Hem siyasal iktidarın kadına yönelik şiddetle pasif duruşu hem de yargının aynı duruşu şiddet oranlarında korkunç bir boyut ortaya koyuyor. Yakın zamanda tanık olduğumuz olaylar kabul edilemez bir boyuttadır. Hak savunucusu bir avukatın bile güvende olmadığı, bir polisin bile güvende olmadığı bir süreçte yaşıyor bulunmaktayız” diye belirtiyor.    ‘Sokakta ve işyerlerinde taciz edilmek istemiyoruz’   “Kadınların kendini özgürce ifade edebildiği, kendini güvende hissedebildiği bir kente söz konusuysa asıl bu sorunları aşmış oluruz” diyen Yüksel, kadınların güvende olmadığı bir kentin kadın dostu olmadığını ifade ediyor. Bir imar planında kadınların ihtiyaçlarının gözetilmesinin kadın dostu kentler için önemli bir detay olduğunu kaydeden Yüksel, “Kentin alt yapısından üst yapısına, park bahçesinden, kültür sanatına kadınlar esas alınmalıdır. Sadece kadınlar da değil tabi, çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler için de yaşanabilir bir kent yaratılmalıdır. Kadınlar gece gündüz güvende sokağa çıkabiliyorsa, kent aydınlatılmaları varsa, güvenlikleri sağlanabiliyorsa bu kent kadın dostu bir kenttir. Yerellerin bunu göz önünde bulundurarak bir belediyecilik geliştirmelidir. Biz kadınlar olarak öncelikle kendimizi güvende hissetmek istiyoruz. Çalışma alanında emeğimiz sömürülsün istemiyoruz. Sokakta, iş yerinde taciz edilmek istemiyoruz. Bunlar bizim temel taleplerimizdir. Yerel yönetimlerin bu konudan kurumsallaşacak projeler üretmesi gerekir. Kadınlar bir toplumu değiştirip, dönüştürebilir. Buna inanalım ve hayata geçirelim” diye anlatıyor.    ‘Ulaşımı rahat, turizme açık, güvenilir bir Sur istiyoruz’   Sur’da 1 yıldır esnaflık yapan Arya Çelik “nasıl bir kentte yaşamak istiyorsunuz?” sorusuna, ekonomik krizden dolayı yaşadıklarını anlatarak yanıtlıyor. Krizin dükkanını açtığı döneme denk geldiğini dile getiren Arya, gelirinin giderini karşılamadığını belirtiyor. Tüm bunlara rağmen, bir kadın olarak kendi ayakları üzerinde durabilmek için ekonomik krize direndiğini söyleyen Arya, “Benim aslında en büyük beklentim Sur gibi tarihi bir yere ulaşımın daha kolay hale getirilmesidir. Çünkü turizm açısından çok önemli ama yaşanan son olaylardan sonra insanların çok fazla gelmediği bir yer oldu Sur. Bu nedenle burayı daha çekici bir hale getirmek gerekiyor. Burada yüzlerce esnaf var ve bazı esnaflar günlük kazancını bile çıkaramıyor. Sur diplerinde ışıklandırma yok, geç saatte yalnız başımıza yürüyemiyoruz. Sur sokakları temiz değil. Uyuşturucu ve hırsızlık olayları çok fazla” diyerek öncelikle bunların önüne geçmek gerektiğine işaret ediyor.    ‘Çocuk ve gençler için alanlar yok!’   Kenti temiz ve bakımlı tutmak zorunda olduklarını altını çizen Arya, “Burada yaşayan bizleriz. Kentte eksiklikler çok fazla. Çocuklar ve gençler için kurslar yok, gezi alanları yok, sanat merkezleri çok az. Bunların sayısı artırılmalı. Spor alanları artırılmalı. Sadece elit yerlerdeki parklarda değil, her yer parkta güvenlik oluşturulmalı. Elit insanlar için yapılan havuzlar, yoksul insanlar için de yapılmalı. İlla her şeyi maddi kazanç aracı olarak kullanmamalılar” diyor.    ‘Gençler gelecek kaygısı yaşıyor’   Mardin Artuklu Üniversitesi Resim bölümünden bu yıl mezun olan Ebru Metin, aslen Diyarbakırlı. Türkiye’de var olan koşullar nedeniyle ileriye dönük kaygılar taşıdığını dile getiren Ebru, ülkenin genel atmosferinin iyi olmadığını söylüyor. Gençlerin birçoğunda gelecek kaygısı olduğunu ifade eden Ebru, “Arkadaşlarım mezun olduktan sonra ne yapacaklarını bilmiyor. Çünkü mezun olduktan sonra atanırlar mı, iş bulabilirler mi, nasıl sıkıntılar yaşarlar diye düşünüyorlar. Özellikle genç kadınlara sosyolojik alanlar oluşturulmalı ve eğitimler verilmeli. Birçok genç kadın taciz ve tecavüz olayıyla karşılaştığında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini bilmiyor. Kadınların rolü ve misyonu çok daha önemli. Kadınlara ekonomi, anne-çocuk ilişkisi ve sağlığı, kültür ve sanat, jineoloji konularında kurslar ve atölyeler verilmelidir” sözlerine yer veriyor.    ‘Kültürel, sosyal etkinlikler ve eğitimler düzenlenmeli’   Yeşil alanların artırılması gerektiğini kaydeden Ebru, şöyle devam ediyor: “Diyarbakır’da yeteri kadar spor kompleksleri ve yüzme alanları yok. Yüzebilmek için bir sürü para ödeniyor. Deniz olmadığı için havuz kullanıyoruz ama havuzlar da çok pahalı. Belediyeye bağlı havuz salonları bile yüksek miktarlar alıyorlar. Gençler kültür ve sanat alanları bulamadığı için tüm günlerini kafelerde geçiriyor ve zihnini anlamsız şeylerle yoruyor. Sokak sanatları için alan ve fırsat yaratılmalı. Gençler tiyatro, sinema, resim, yazarlık gibi birçok alanda kendi geliştirecek alanlar istiyor. Fakat birçok kentte bunların hiçbiri yok. Mesela belediyeler halk günleri düzenlemeli ve bu halk günlerinde başta gençler ve kadınlar olmak üzere herkesin katılacağı temizlik çalışmaları, kültür çalışmaları yapılmalı. Açık hava konserleri, tiyatro gösterimleri olmalı. Gençler ve ailelerinin katılacağı ortak kültürel çalışmalar yapılmalı. Bu kent bizimse özellikle başkanlar bireysel kaygılara ve sevdalara kapılmadan toplumsal çalışmalar sürdürmeli ve halkın içinde olmalı. Gençler bu kentin belediye başkanlarını yakından tanımalı ve hatta rol model seçebilmeli.”   ‘Çocuklarım için güvenilir bir kent istiyorum’   2 çocuk annesi Sara Erdem, ise sorumuzu şu şekilde yanıtlıyor: “Çocuklarımız için güvenli bir kent değil. Kitlesel baskının olduğu, sosyal eksikliğin yaşandığı ve aileyi birebir etkileyen bir süreç yaşıyoruz. Diyarbakır çok daha kötü süreçlerden geçti ve yıllardır bu süreçler peş peşe geliyor. Bu nedenle kent bir türlü kendini toparlayamadı. Ben çocuklarımı sokağa gönderirken tedirginlik yaşamak istemiyorum ama eve gelene kadar bazen 20 defa arıyorum. Çünkü ne olacağını hiç kestiremiyorsun. Kendi kimliğimizle özgürce yaşayabilmek istiyoruz. Kimliğimizi saklamak zorunda kalmak istemiyoruz. Çok büyük bir sosyo-ekonomik kriz yaşanıyor. Barışın olduğu bir ortam yaratılsın istiyoruz. Kentte yeşil alan yok, var olan da kent merkezinin dışında. Yaşlılar ve çocuklar için yeşil alan çok önemli. Kültürel faaliyetler olmadığı için gençlerimiz kafelere ve televizyon programlarına yoğunlaşıyor. Hatta benim çocuklarımdan örnek verecek olursam tam telefon bağımlısı durumdalar. Toplumun bir bütünen güvende olduğu bir kent istiyoruz. Çocuğuyla yaşlısıyla güvende hissetmiyoruz kendimizi.”    ‘Çocuklar yeşil alanlarda yaşamalı’   Engelliler ve yaşlılar için kentte uygun bir yapının olmadığını dile getiren Sara, “Elit yerlere gittiğinde gördüğün parklar ile Bağlar’ın mahallelerinde gördüğün parklar arasında çok büyük farklar var. Normalde her evin önünde bir bahçe olması gerekirken biz ilçede bahçe arar olduk. Mesela çocukların yeşil alanı sevebilmesi için ve bağ kurabilmesi için fidan ekme etkinlikleri yapılmalıdır ama öyle afişlerle çağrı yaparak değil. Mesela her mahallede bir alan oluşturulsun, sonra o mahalledeki çocukların tümü gelip fidan eksin. Hatta iki kişi bir fidan diksin ve çocuklar arasındaki bağ da anlam kazansın, güçlensin. Biz böyle şeyler istiyoruz. Böyle işlerle diğer kentlere örnek olalım istiyoruz” şeklinde belirtiyor.    ‘Halka sorulmadan, halkın olana dokunulmamalı’   Dicle Amed Kadın Platformu (DAKAP) üyesi Ceylan Aslan da, toplumsal eşitsizliğin olmadığı kentlerde yaşamak istediklerini vurguluyor. Ceylan, “Aslında neler yapabiliriz, neler yapacağız, neler yapılmalı diye sıralamak gerekiyor. Kadınların, çocukların ve yaşlıların işçi olmak zorunda kalmadığı bir kent istiyoruz. Hafızamızı taze tutan, kültürel ve sosyolojik yapımızı dinç tutan çalışmalarla kenti dinç tutmalıyız. Gasp edilmek istenen kadın kazanımlarımızı yeniden hayata geçirecek ve daha güçlü kazanımlar elde edeceğiz. Kentin yeşil alanlarını, spor alanlarını ve çocuklar için oyun alanlarını hayata geçirecek projeler ortaya koymalıyız. Farklılıklarımız ve özgünlüklerimizle ortak bir yaşam sürdürebilmeliyiz, bunun için çalışmalar yürütülmelidir. Kentin ortak alanları halka sorulmadan satılmamalı, halkın önerileri doğrultusunda değiştirilip, dönüştürülmelidir. Rant istenmiyor. Özellikle kadınlar buna karşı yerel yönetimlerde yerini alacak” ifadelerini kullanıyor.    ‘Halk meclisleri oluşturacağız’   Taciz ve tecavüze karşı kadınlar ve çocuklar için daha güvenilir bir kent oluşturulması gerektiğini söyleyen Ceylan, “Kadınlar, yaşamlarını belirleyen yönetim süreçlerinin hep dışında kaldı. Buna karşı biz tüm halkın ve her daim daha fazla ezilen kadınların mahallesinden, sokağından, iş alanlarından başlayarak yeni bir ortak yaşamı tartışacağı, kararlar alacağı, halk meclislerinin oluşturulması alternatifini hayata geçireceğiz. Kamusal alanın dışına itilen kadın böylelikle yaşam alanına ilişkin tüm süreçlere dahil olarak nasıl bir sokakta, nasıl bir mahallede yaşamak istediğine doğrudan kendisi karar verecek. Yani kadınlar bulunduğu her alanı kadının direnişçi ruhu ile güzelleştirmek istiyor” diye ekliyor.    ‘Önceliğimiz kadınlar ve çocuklar için güvenilir kentler yaratmak’   2015 ile 2018 yılları arasında Sur’dan göç eden insanların mağdur edildiğini belirten Sur Belediye Eşbaşkanı Filiz Buluttekin, 31 Mart seçimlerinin ardından çok sayıda kişinin belediyeye gelerek evlerine ne zaman döneceklerini sorduğunu anlatıyor. Çok sayıda ailenin evlerine dönmek istediğini söyleyen Filiz, şunları dile getiriyor: “Gördüğümüz kadarıyla ve yaptığımız görüşmelere bakılırsa bu yapıların halka geri verilebilecek yapılar olmadığını gördük. Yeni yapılan yapılar daha çok otel olarak kullanılabilecek ve lüx yapılar. Kayyım sürecinde aileler oldukça fazla mağdur edildi ve ailelere evlerinin karşılığı olan paraların çok altında paralar ödendi. Amaçları Sur’u rant alanına açmaktı. İnsanların yaşam hakları ellerinden alındı ama bu hiçbirinin umurunda olmadı. İnsanlar evlerine ne olduğunu bile bilmiyor. Muhatap dahi bulamıyorlar. Bize geldiklerinde yetki sahibi olmadığımızı söylediğimizde yaşadıkları o hayal kırıklığını görebiliyoruz ve bu bizim de canımızı çok yakıyor. Mahalledeki son durumu öğrenmek için dilekçe yazdık ama herhangi bir dönüş yapılmış değil. Sur’un doğasına ve dokusuna uygun olmayan yapılar yapılmış durumda.”    Kadınların güvenilir kentler istediğini belirten Filiz, sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Kadınlar kendilerini içinde görebildikleri bir yerel istiyorlar. Kadınlar toplumun yarısını oluşturuyorlar ve en fazla söz hakkı da onların olmalı çünkü kadınlar yaşamın her yerindeler. Karar mekanizması olarak kadınlar görülmelidir. Boşaltılan Sur’da en fazla mağduriyeti kadınlar yaşadı. Her savaşın en büyük mağduru kadınlar oluyor. Çocukların ve kadınların yaşadığı travmalar daha fazla. Bu nedenler önceliğimiz kadınlar ve çocuklar için güvenilir, yaşanabilir kentler yaratmak olmalı.”   Yarın: İstanbul’da kadınlar: Yaşamak istediğimiz kentler hayal ettiklerimizin ötesinde